20 Ağustos 2017 Pazar

S/Y DUA-1 KUZEY EGE GEZİSİ SEYİR DEFTERİ - Ağustos 2017





TEKNEMİZ :
Teknemizin ismini belirlerken iki kriterimiz vardı; kısa olsun ki bordaya sığdırması ve yazması kolay olsun ve derin bir de mana ifade etsin.
Mevlâna’nın kıymetli dostu Şems-i Tebrizi, “Hayatta olabileceğiniz en güzel yer, bir DUA'nın içinde yer almaktır.” der.
Arabalarımda plaka seçme imkanım olmadı hiç, ama olsa idi herhalde ortasında DUA kelimesi olmasını isterdim. Tekneyi aldığımda bu fırsatı bulunca hemen Denizcilik Müsteşarlığının Tekne İsim Talebi ortamından “DUA” isminin tescilini kontrol ettim; ne yazık ki kullanılmış. Ancak böyle durumlarda tekne isimleri rakamlarla türetilebiliyor; evet iki karakter uzayacaktı ama daha da bir anlam yüklenecekti üzerine; “DUA-1”,  böyle girdi ailemizin hayatına; çok da iyi oldu. Neticede bir hayal gerçekleşmişti. Rus pazarından alınmış Lastik Bottan, Fiber kayığa, oradan 4,25Mt.lik Yelkenli/Motorlu/Kürekli Rota Martı’ya ve en nihayet Jeanneau Sun Odyssey 34.2 Yelkenlisine.
Hele Rota Martı ile çok güzel günlerimiz geçti. İstanbul-Gelibolu ve Gelibolu-Marmara Adası seyahat öyküleri   http://sygulenmarti.blogspot.com.tr/  isimli bloğumuzdan okunabilir.
Yine Şairin “Ve bir gün kendini, DUA'nı yaşarken bulacaksın…“ dediği gibi DUA’mızı yaşamaya, DUA’mızda yaşamaya başladık. 
Teknemizin özellikleri ve felsefesi şöyle…



    

MÜRETTEBAT :
            Günümüzün aile fertlerinin yaşantısı, ev-iş-okul arasında dönüyor. Baba akşam eve geç geliyor, çocuklar odalarında ders çalışıyor. Hatta hafta sonları dahil kurslar vs. aile fertlerinin birbirlerini görmeleri, beraber etkinlik yapmaları ne mümkün.
Yaz tatillerinde daha çok yüz yüze vakit geçiriliyor; beraber etkinlikler yapılabiliyor. Mürettebatımızın da tatil hedefinde, bu birlikteliği arttırabilmek adına, tekne tatiline meyilli olmaları, Reisi elbette sevindiriyor.
Dolayısıyla Tekne Reisi olarak bendeniz Hulusi Gülen, kış aylarını, müteakip yılın seyahat planlarını yapmakla geçirip, nihayetinde planlarımız gerçekleştirmiş olmanın şükrünü yaşıyorum. Bir Hâk dostunun, “Lezzeti şükür için istemek gerekir.” dediği üzere; biz de lezzeti istedik, aldık ve şükrettik. Dua niyetine olur İnşaallah.
Günler çok hızlı geçiyor; ailece anı biriktirmek bir başka hedefimizdi; çok şükür alabildiğine anılarımız oldu. Bunları fotoğraflarla tespit ettik.    
  



SEYİR HAZIRLIĞI :
Seyir hazırlığı denince akla hemen bir Kontrol Listesi gelmelidir. Çünkü, “Hatırda kalmaz, satırda kalır.” ve “Söz uçar, yazı bakî kalır.” O nedenle Kontrol/Yapılacaklar Listesi önemlidir. Biz de geçen kış ve ilkbaharı hep bu listenin eksiklerini tamamlayarak geçirdik.
            Yazın sıcak günlerinde Buzdolabı teknenin olmaz ise olmazlarındandır. Buzdolabı ilkbaharda su koyverdi. Yaza girerken ustaların yanına yaklaşılmıyor. Bir marinci ustaya verdiğim buzdolabı motorunun peşinden bir-iki hafta koştum. Nihayetinde kartında çatlak varmış onu halletti. Bu defada yerine montajı için zaman bulamıyor, artık sabrım taştı, elinden buzdolabının motorunu alıp, bir kara buzdolapçısına taktırdım. Marinci usta da mahcubiyetinden kart tamiri için para almadı.
            Cenova Yelkenin güneşliği yıpranmış, ana yelkenin lazybag torbası fermuarı dağılmış, Serpinti Körüğünün mikası artık önümüzü göstermeyecek kadar şeffaflığı gitmişti. Bütün bunların halledilmesi için  makul bir fiyat ile Topkapı’daki bir Yeklenciye verdim. Bir de üzerine Ana Yelken Arabası ilave olunca epey bir masrafa girmiş olduk. Yelkenler kışın Yelkencide kaldı, tamir edildi, yıkandı, depolandı. Bahar geldiğinde de yerine takıldı. Yelken arabaları çok pahalı idi ama neticesinde çok da memnun kaldım; zor basılan, zor mayna edilen ana yelken artık, oluğunun içinde şıkır şıkır çalışıyor. Ne var ki fermuardan pek memnun kalmadım, pupa kenarını kapalı bitirmiş ama kısa bırakmış; camadan halatları kasıp hemen kopmasına sebep oldu. Bakalım bu kış lazybag torbasının fermuarına bir tamir daha gözüküyor. Aslında imalat hatası garanti kapsamına girmesi lazım.
            Şükür ki bu arızalar dışında başka arızam yoktu; diğerleri hep ikmal mahiyetinde. Eh birazcık da elimizden tamir/bakım geliyor. Örneğin sezon başı Yanmar motor bakımını kendim yapıyorum. Bu yıl da öyle oldu; motor/şanzıman yağları, filtreler, impeller, kayışlar hep tarafımdan değişti. Üstelik vakti dar ustalardan çok daha ihtimam göstererek yapıldı bütün bunlar. Örneğin, impeller’ın yatağında oluşan bolluk farkedilip, oranın alüminyum levha ile boşluğu alındı.
            Teknelerin en kötü iki yılda bir karaya alınması, altı kontrol edilip, zehirli vurulması icabedir. Benim bu ikinci yılım; ancak altı son derece kirli. Geçen yıl yerli bir zehirli kullanmıştım, hiç memnun değilim neticesinden. İkinci yıl alt temizliğini de çok yorucu olmasına rağmen genelde ben yaparım. Ancak bu defa vakit daraldığından bir dalgıca yaptırdım. Büyük temizliği yaptı ama gene de bana işler kaldı. Artık koylarda çocuklar yüzme keyfi yaparken ben sürekli dalıp dalıp alt temizliği ile uğraşıyorum. Bunun için bir tüp takım tedarik etmem lazım; önümüzdeki yılın planı içinde artık.
            Tabii bazı hazırlıkların mümkün olduğu kadar erken bitirilmesi gerektiği gibi bazılarının da son gün yapılması uygun olur. Bu “Kumanya” başlığı altındakiler için geçerli bir kaide. Üstten kapaklı 12V Buzdolabımızın aldığı ölçüde son gün kumanya tedariki yapıldı.
Tam burada Denizci Üstadların şu sözlerini hatırlamak lazım; “Denizcinin hayatının  %50'si meşakkat, %40'ı endişe, %10'u da keyiftir.”
Bir de evlilik için söylenen bir söz vardır ama ben onu biraz değiştirdim, “Denizcilik, Keçiboynuzu yemek gibi birşeydir; üzerindeki balları bulabilmek için koca bir odunu yersin.” J

Artık seyire, yoksa keyife mi desek; hazırız.

Madem öyle burada yine bir Hâk Dostunun, “Helâl dairesi, keyfe kâfidir.” sözünü de yadetmiş olalım.


SEYİR DEFTERİ :



Yeşilköy - 20170731 - P.tesi - 06:15
Mürefte - 20170731 - P.tesi - 19:00
Mesafe : 73 Mil

            Tekneye bir gün önceden gidilip, yerleşilir. Son ikmalleri ve temizliği yapılır; ertesi sabah da  erkenden yola çıkılır. Nitekim öyle oldu; sabah namazı sonrasında yola koyulduk. Yeşilköy-Marmara Adası mesafe 54 mildir; genellikle ilk uğrak yeri Saraylar olur. Biz de oraya niyetli idik ama uygun rüzgar bulunca devam ettik.

06-20170731_Yeşilköy_Limanı_Çıkış
Mürefte Limanı güzeldir fakat hem şehir dışındadır, hem de çok rüzgar alır; onun için sevmeyiz. Ne var ki gecikince, bir de dümende ağırlık ve gıcırtı hissedince, mecburen buraya yöneldik. Rüzgar 20-25 knot bandında kalmasına rağmen ana kara ile Marmara adası arası çok çalkantı yapar, rüzgar huni gibi bu bölgeye girer ve buralarda denizi çamaşır makinasına döndürür. Yine öyle oldu; Mürefte’ye girmeye karar kıldık.

            Eğer Poyraz ise hava, Limana girişte tam karşıya Kuzey-Doğu rıhtımına bağlanmak uygun olur. Güney-Batı rıhtımı boştu ama tekneyi rıhtıma yapıştıracak kadar rüzgar alıyordu liman. Onun için karşı kıyıya yöneldim. Sağolsun benden önce gelip yanaşmış bir reis el telsizi ile yönlendirmeye çalışıyor. Benim sabit telsiz kamara içinde; onun için inip çıkıp cevap veremem. Artık sesle haberleşmeye başladık. Hemen yanına baştan kara bağlandım. Hassas birinin yeri imiş; neyse komşu Reis arabuluculuk yaptı da Liman Sorumlusu o gece gelme ihtimali olmayan teknenin yerine bizi kabul etti. Hava yüksekliğinden hoş ertesi gün de çıkamadık ya. Halbuki memleketimiz Gelibolu’ya bu kadar yaklaşmışken. Neyse daha ilk günlerden dalga ile boğuşup, mürettebatı ürkütmeyelim.

            Serbest gün dümende tespit ettiğim ağırlaşmanın sebebini anlamak için limanda tekne altına daldım; baktım ki palaya saran bir şey yok. Sonra WİM’deki ustamız Tom’u aradım. Bağlantıları kontrol et, sonra baş WD40’ı yola devam dedi; aynen de uyguladım. Önümüzdeki sezon palanın delrin burcunu kontrol eder, gerekiyorsa değiştiririz dedi.
07-20170801_Dümen_Mekanizması

Akşamında minibüsle bir Şarköy seyahatimiz oldu ki Allah korudu. Meğerse Şoför gündüz ilk defa kayınpederinin zeytinlerine göztaşı atmış bir acemi. Gözler filan yemyeşil. Bir de ilaç dokunmuş, sarhoş gibi hareketler yapıyor. Minibüsü haldur huldur bir sürüyor ki, canımız burnumuza geldi. İkaz ede ede sağ salim tekneye dönebildik.

            Bu seyahatten bir hafta önce Marmara Bölgesinde çok şiddetli yağmur ve dolu yağmıştı. Hatta Yeşilköy’deki bazı ahşap eski teknelerin bordosunda 10-15 santimlik delikler açıldığına şahit olduk. Bize yol gösteren Reisin Egeyat 42DS, çift motorlu (ilk defa yelkenlide çift motora rast geldim, ilginçti) yelkenlisi sancağımda; hoş-beşten sonra Saroz körfezinde bu sağanağa yakalandıklarını, teknelerini karaya oturttuklarını anlattılar. Reisi bilmiyorum ama ikinci kaptanın bir daha denize çıkacağını zannetmiyorum; o derece dertli anlatıyordu maceralarını.

Maalesef ki ismini hatırlayamadığım bu Reis’in ilginç bir uygulaması var; Türk bayraklı teknesinde pupasında bir Türk Bayrağı asılı; ilave bir de sancak gurcatasına asmış. Buna gerek yok, ancak yabancı sularda ilgili ülkenin bayrağı sancak gurcataya asılır filan dediysem de ikna olmadı; asmaya devam etti. Aslında tecrübeli bir Reise de benziyordu?

08-20170801_Mürefte_Limanı.jpg



            Mürefte  - 20170802 - Çarşamba – 06:40
Gelibolu - Hamzakoy - 20170802 – Çarşamba - 13:00  
Mesafe : 32 Mil

            İyi bir havada Yelken-Motor Öğle üzeri Gelibolu’ya vardık. İlk iki gün tam tatil havasına girememiştik. Gelibolu’nun en güzel denizi Hamzakoy’da alargada demir atıp, güzel bir deniz sefası yaptık. Çocukluğumun geçtiği Hamzakoy’da epey zamandır yüzmemiştim.

09-20170802 _Gelibolu_Feneri.jpg
           Karadeniz sahilini gezdikçe, Marmara Adası ve Kapıdağ yarımadasındaki köylerin limanlarını gördükçe hep hayıflanırım. Osmanlının ilk tersanesinin kurulduğu, uzun bir süre Kaptan-ı Deryalığının bulunduğu Gelibolu’nun, küçücük bir barınağı bulunmaktadır. Bu tarihi barınak, lodosu doğrudan içine alır ve kuvvetli lodoslarda hep birkaç tekne batar. Benim çocukluğumda eskiden İstanbul’da başlayan aşağı yarışlarının ilk etabı hep Gelibolu olurdu. Ama o zamanda dahi tekneler hep üst üste bağlanırdı. Şimdilerde artık organizatörler liman yoksunluğundan çok istemelerine rağmen Gelibolu’yu atlayıp, Bozcaada’yı ilk etap sonu olarak belirliyorlar. Yazık.

            Tarihi Balıkçı Barınağında yer olmayacağını bildiğimden, seyahate çıkmadan bir müddet önce, yeni kurulan Balıkçı Kooperatifindeki arkadaşları arayıp yer sormuştum. Onlar da zor ama bulmaya çalışırız demişlerdi. Sağolsunlar, seyahatte olan bir teknenin yerini ayarladılar. Ama sığlık bölgede; 1,8Mt. Salma ile korka korka girdim, neyse kurtardı; Yelkenci Kahvesi önüne baştankara olduk.
10-20170805_Gelibolu_Limanı_Yelkenci_Kahvesinde.jpg

Malum, felsefemiz baştankara olmak. Teknenin yaşam alanı denize bakıyor ve belli bir mahremiyet sağlıyor; böyle çok rahat ediyorsunuz. Tabii kol kuvvetine dayalı, 20 Kg.lık Admiralty Çıpayı ve ucundaki 5 mt.lik zinciri atmak ve toplamak Reisin pazularına bakıyor.
11-20170805_Gelibolu_Limanı_Dua-1_Baştankara.jpg

Teknemiz Pazar gününe kadar burada bağlı kaldı. O arada biz Mürettebat Delikanlılar, köyümüze gidip, Fidanlığın otlarını biçtik. Dededen, Babadan gelme bir merak var bende; bir fırsatını bulunca meyve fidanı dikerim. Meyvelik bahçeleri de çok severim. Nitekim, 2004 yılında, ticari maksatlı 20 dönüm araziye Kiraz ve Kayısı dikmiştim; yıllar sonra ağaçlar 3-4 adam boyu oldu ama bir türlü randımanlı meyve vermeyince bir gün Babam ben yokken dozeri araziye sokmuş, hepsinin kökletmiş. Fidanları dikerken meyveleri için arazinin kenarına TIR yanaştırırız diyorduk; odunları için TIR yanaştırdık. Kısmet işte. Ticari olarak hayallerim gerçekleşmedi ama amatörce merakımı devam ettirmek gayesi ile 2017 yılı Sömestresinde evin arkasındaki 3 dönümlük araziye çoluk-çocuk “torunlarımıza yatırım” diye her çeşit fidandan ikişer-üçer adet diktik. Sonra da sulamak için damlama teşkilatı kurduk. Ne var ki alabildiğine ot bastı. Tatile çıkmadan önce ot temizliği için Babama söz vermiştim. Bu maksatla, Stihl FS750 motorlu tırpanı youtoube’da seyredince  kolay oluyor bu işler diye siparişini vermiştim; alet Kargo üzerinden Gelibolu’ya benden önce ulaştı. Meğer öyle göründüğü gibi kolay değilmiş; biz üç gün çalıştık yinede fidanların bir sırası tatil dönüşüne kaldı.
12-20170803_Burhanlı_Fidanlık_Ot_Biçme.jpg
13-20170804_Burhanlı_Fidanlık_Boğaz_Manzarası.jpg


Gelibolu     : 20170806 - Pazar – 14:30
Çanakkale : 20170806 - Pazar - 18:30  
Mesafe : 21 Mil

Yelkenli tekne ile bayır aşağı gitmek güzel olur. Bayır aşağı dediğim İstanbul’dan Ege’ye doğru çoğunlukla poyraz eser ve ayrıca akıntılar Ege’ye doğrudur. Bu yüzden “bayır aşağı”, “iniş” gibi tabirler kullanılır.

Niyetimiz ertesi sabah erkenden Gümrük Çıkış işlemlerini yapmak ve hareket etmek olduğundan; bari bir gün önce Çanakkale marinaya intikal edelim, hazırlıklarımızı biterelim diye Pazar günü öğleden sonra Gelibolu’dan hareket ettik. Yol üzerinde köyümüz Burhanlı var. Yanından geçerken bizim otlarını biçtiğimiz arazi parçası görülüyor; eşek tıraşı gibi, üç çeyreğinin otları biçilmiş, bir çeyreği duruyor. Bol bol fotoğrafladık.

Geçerken arkadaşlarımıza konum paylaşarak selamlaştık.

18:30 gibi Çanakkale Marinaya giriş yaptık; sancak tarafta sarışın bir tekne üzerinde bir Reis iş yapıyor, selamlaştık. Yanaşmalar stresli olduğundan, Reis dünyasını görmez; nereye bağlanacağım, palamar halatları hazır mı, Liman ile iletişim kuruldu mu, usturmaçalar indirilmiş mi, hazırlık da hazırlık. Ben tanıyamadım bu yüzden, üstelik tekne aldığını da bilmiyordum. Meğerse, eskiden beraber çalışıp, Şirket Yelken Takımında beraber olduğumuz Ahmet Reis imiş. Yeni işi Çanakkale’de, Gestaş’ın Gn.Md.Yardımcılığı. Bağlandıktan sonra Genel Müdürü ile uğradı; epey lafladık. Şirketler Yarışıyor organizasyonu için oluşturduğumuz bir Yelken Takımımız var; bu etkinlik Ahmet Reisin tekne edinmesine de vesile olmuş. Bir de deniz ile iç içe Çanakkale’de yaşıyor olmak; başka bir avantaj. Sürpriz oldu bize.

Bağlandıktan sonra hemen işlemlere başlatalım istedim ama hafta sonu ne mümkün. En azından irtibatları sağlamış, ertesi sabah için sözleşmiş oldum. İyi ki İstanbul Deniz Ticaret Odasından iki Transitlog edinmişim; Çanakkale’de bunları tedarik etmek için taksi tutup bilmem kaç km. Çanakkale Deniz Ticaret Odasına gitmek gerekiyormuş.

Zaten o gece Marinada kalmayı göze almıştık, önemli olan ertesi sabah işimizin erken bitmesi idi. O akşam SardalYe isimli restaurant’da Çanakkale’nin sardalyesini denedik ama Mürettebat pek memnun kalmadı. Kılçıklarının çıkartılıp, bol yağda kızartılan Sardalya’lar ağızda yağlı bir tad bırakıyor. Ardından Babalık’dan peynir helvası, çay bahçesi ve sahilde dondurma sefası.

Kordon boyunda  malum bir  Truva Atı heykeli var. Başrolünü Brad Pitt’in oynadığı “Troy” filminde kullanılan at heykeli Kültür ve Turizm Bakanlığının girişimleriyle filmin çekildiği Japonya’dan Çanakkale’ye getirilip, 13.09.2004 tarihinden sergiye açılmış. Heykel çelik çerçeve üzeri fiberglas kaplı. Yüksekliği 12,4 mt,  ağırlığı yaklaşık 12 ton civarı. Biz de eksik kalmasın, Truva atı ile fotoğraflarımızı çekildik.

Ertesi sabah 08:00’da evrakımızı kapıp, doğru ilk adres Liman Başkanlığı. Memur çok yardımcı oldu, acemiliğimi anlayıp, Transitlogumuzu bile doldurdu. O arada ben de Ziraat Bankasına gidip, kişi başı 15 TL.lık Çıkış Pulu ödemesini yaptım. Sonrası da böyle kolay olacak derken dönüp Gümrük Memurunu beklemeye başladık. Meğer Gümrükçü gelen bir Gemi için Kepez Limanına gitmiş; bekle Allah bekle. Arada telefon ediyoruz filan; tamam orada ticaret var, bizimkisi tenezzüh işi, bekleyelim ama her şeyin de bir haddi var. Oldu mu saat 11:00. Bir de üstüne Memur tutturdu daha önceki Transitlog’unu görmem lazım diye. Yahu kardeşim ben bu teknenin yeni sahibiyim ve ilk defa yurtdışına çıkıyorum; nereden bulacağım eski sahibinin transitlog’unu. Oraya telefon buraya telefon, neyse ikna oldu. Ardından Pasaport Polisine takıldık. Eskiden yeşil pasaport işlemleri kolay olurken şimdi yeşil pasaportluların işi zorlaştı; başladık Pasaport Polisinde beklemeye. Sorular sorular. Araya öğle istirahati girdi ve yine bekleme. Arada bari suyumuzu ve mazot ikmalini (42lt) yapmış olduk. Neyse sonunda Pasaportlarımız kaşelendi. Bu defa Taransitlog fotokopisi alınması lazım; Marinanın fotokopi makinası arızalı; Pasaport Polisi karşıdaki dükkana göndermiyor; siz çıkış yaptınız, artık Türk topraklarına ayak basamazsınız diye. Elbette görevini yapıyor da; o zaman çözüm ne? Neyse ki Marinadan yardımcı oldular da karşıdaki dükkanda fotokopi çekildi; çok şükür işlemler tamam. Tatil mi, eziyet mi?

İlkokul çocukları gibi toparlayalım, ne öğrendik bugün :
-        Teknemizle gümrük çıkışı yapacak isek, iki takım boş Transitlog’u (30*2=60tl) önceden DTO’sından tedarik edicez,
-        Ziraat Bankasına Pasaportlar ile uğranıp Çıkış Pulu (5*15=75tl) ödenip, kaşeli Makbuz alınacak,
-        ADB, KMT, Bağlama Kütüğü Ruhsatı ve Tekne Sigortasını hazır edilecek,
-        Transitlog Çıkış Nüshaları doldurulup Liman Başkanlığında kayıt yaptırılacak,
-        Gümrük Memuru Transitlog işlemini yapacak (eski Transitlog varsa işiniz kolaylaşır),
-        Sonra Pasaport Polisi Çıkış Vizelerinizi (Yunanistan gibi bazı Ülkelerde Yeşil Pasaport için Vize gerekmiyor!) ve Harç Makbuzunuzu/Pulunuzu kontrol edip Pasaportlarınızı kaşeleyecek.
Çıkışa hazırsınız.    


Çanakkale            : 20170807 - Pazartesi – 14:00
Bozcaada-Kaleköy : 20170807 - Pazartesi - 20:45  
Mesafe : 32 Mil

Saat 14:00 gibi ancak avara olabildik. Doğrudan Çanakkale Boğazının karşısına Kilitbahir’e yöneldik. Boğazı Trakya yakasından akıntı ve cenova takviyeli motor seyri ile  9Knot’ları görerek indik. Ortalama sürati 5-6 Knot olan DUA-1 için bu sürat bir rekor. Ortalama süratimiz 8 knot oldu. Şehitler Abidesini bordalayıp, Seddülbahir’i geçtikten sonra rüzgar sürekli pruvadan gelmeye başladı ve motor gücü ile ortalama 4knotlara düştük. Ege’de nereye gidersen git rüzgar hep kafadan gelir derler ya; bize de Ege hoşgeldinizi, kafadan gelen rüzgar ile yaptı.
14-20170807_Çanakkale_Geçilmez.jpg

Gelibolu’da bağlı Heves teknesinin Reisi Ramazan Abiden, Kuzey Ege tiyoları almıştım; o Kavala’dan girişi tavsiye etmişti. Ancak Çanakkale’den sonra Kavala girişi epey uzak kaçıyor; yaşayarak öğrendik. Hoş çok da sıkıntı çekmedik ama, yine de Petunia’nın Reisi Zafer Başkanın dediği gibi saat yönünde tur planlayıp Limnos adasından başlayıp, Myrina’dan giriş yapmak makulmüş. Hedefimiz Yunanistan’a giriş için Kavala gümrüğü.
 
15-20170807_Çanakkale_Şehitler_Anıtı.jpg
Çanakkale Gümrük’den çıkış aldığımız için Türk topraklarına da ayak basamayız. Ancak ailemin bulunduğu mürettebat ile gece seyri de yapamam; böyle durumlarda koylarda demir atılabiliyor. Biz de Kaleköy Limanı önündeki koyu gözümüze kestirdik. Artık koyda mı kaldık, hafiften Kaleköy gecelerine de aktık mı orasını Allah bilir.


Bozcaada-Kaleköy : 20170808 - Salı - 07:00  
Taşoz-Aliki Koyu   : 20170807 – Salı - 19:30
Mesafe : 58 Mil

Erkenden yollardayız. Karşımızda Semadirek Adası. Semadirek Adası bana Dedemi hatırlattığı için ayrı bir öneme sahiptir. Aslında uğrayıp gezmek istemiştim ama hem zaman darlığı, hem Adada gümrük bulunmaması hem de sancak baş omuzluktan sıkı bir poyraz alışımız Adaya uğramamıza engel oldu. Küçüklüğümde Dedem Köyümüzde Semadirek adasının üstündeki bulutlara bakarak hava tahmini yapardı; ne zaman üzerinde bulutlar kümelense, yağmur yağacak der ve tahmini isabet eder, yağmur yağardı. Rahmetli Ninem de Semadirek adasından bahseder; ona da Dedesi, adayı işaret edip, Adada kürklü, yabani insanların yaşadığından bahsedermiş. Adanın zirvesi çok yüksek,muhtemelen soğuk oluyordu ve insanları da korunmak için kürk kullanıyorlardı, bilinmez. Tarih, adanın din adamı yetiştirme merkezi olarak kullanıldığından bahsediyor. Ayrıca mağaralar, rüzgardan ses çıkartır; bu sesler saroz körfezi kenarındaki yerleşimlerden duyulduğundan bahsediliyor. Adayı gezmek isterdim; artık başka sefere, kısmet.

Kaleköy’den birkaç mil açıldıktan sonra poyraz sancak başomuzluktan gelmeye başladı; mecburen biz kafayı iskeleye doğru açmak zorunda kaldık. Halbuki o gece Semadirek adasının koylarında kalırız diye planlıyorduk; olmadı, teğet geçtik. Adaya yaklaşırken bir ara 46Knot rüzgarı okudum göstergelerde. Rüzgarın açısı müsait olup, Cenova yelkeni açınca tekne hırpalanmıyor; bu rüzgarda dahi keyifle yol aldık.

Semadirek yada Samotrake (Yunanca:Σαμοθρακη,okunuşu :Samothraki), Yunanistan'ın Meriç iline bağlı, güneybatısındaki Gökçeada'nın 15 Mil, kuzeyinde bulunur. Adada fazla gelir kaynağı olmadığından nüfusu gittikçe azalmaktadır (1991'de 3083, 2005'te 2300). En yüksek noktası olan 1624 metreye yükselen en yüksek noktası olan Oros Fengari (Ay Dağı) Trakya güney kıyılarından ve Çanakkale batı sahil şeridinden kolaylıkla görülebilmektedir. İlyada Destanı'nda da Semadirek adasının ufuktaki silüetinin bahsi sık sık geçmektedir. Yunanca ismi Trakya Samos'u (Sisam adasının Yunanca adı) anlamında Samos Thrakis'den gelmiş, Osmanlı döneminde yüksek dağ silüetine uyumlu bir isimle "Semadirek" şeklinde adlandırılmıştır. Adanın en büyük yerleşimi Kamariotissa'dır. Semadirek belediyesi ise Fengari Dağı'nın (Ay Dağı) eteklerinde yer almaktadır. Adadaki çoğu yerleşimin nüfusu binden azdır. Adanın güneyinde hiçbir yerleşim bulunmamaktadır. Bu, Fengari Dağı'nın kıyılara dik inişinden kaynaklanır. Adanın en küçük yerleşimi güneybatıda, Kitada’dır.
16-20170808_Pruvada_Samadirek_Adası.jpg

Edirne Vilayet Matbaası Müdürü Şevket Dağdeviren'in yazdığı 1892 tarihli salnameye göre; Dedeağaç Sancağı'nın Semadirek nahiyesi ile İmroz arasındaki denizde şiddetli fırtınalar eksik olmaz ve tehlikelidir. Semadirek ile Enez arası ise tehlikeli sığınaklarla çevrili olup, süngercilerin anlattığına göre fazlaca mermer sütunlar bulunurdu. Batı yönünde Kameryonca Limanı,  Lodos ve Poyraz havalarda 200 kadar gemi korunabilir. Diğer iskeleler; Limindi, Kaçaba, Yesiru ve Palapoki’dir. Eni ve Ençe’de çeşme, Kalyonbel Karyotis’te yemiş bahçeleri, Bizans döneminden kalma mezarlar ile eski üzüm bağları, Çokalarya harap iskelede eski Yunan’dan kalma çömlek fabrikaları, Çetyomar Platya’da bir nehir ve Fronidya Tunafet Platanyus Kiryo Bezo’da içinde sülük olan bir göl bulunur. Kasabanın kalesinin 1430 yılında Enez kralı Palamid Yes Galetizyu tarafından yapıldığı bir mermer üzerinde yazılıdır. Adada 1873 yılında çiçek ve 1888 yılında enflüanza salgınları olmuş ve çok kişi ölmüştür.

Semidirek planımız suya düşünce batısından geçip, Taşoz adasına çevirdik rotamızı. Giriş yapmadık malum, yeni hedefimiz dünyaca ünlü Aliki koyu. Yolda, Yunan Balıkçı teknelerini görüyoruz, torba ağ çekiyorlar muhtemelen, tekneleri yan yatmış, yanlarından denize halat uzanıyor. Yunan balıkçı tekneleri yüksek bordolu oluyor; kamaraları bizim gibi önde değil, arkada. Çalışma alanları onların kamara önünde, bizimkilerinde ise arkada. Bana göre bizim teknelerimiz daha kullanışlı. Bir dönem otomobillerin hepsi arkadan itişli idi malum; sonrasında hemen hemen çoğu önden çekişliye dönüş yaptı. Ben de bu tekneleri ona benzettim.

Taşoz (Yunanca: Θάσος), coğrafi olarak Kuzey Ege'de ve yüzölçüm olarak 12nci  en büyük Yunan adasıdır. Bu isim aynı zamanda adanın en büyük yerleşim yeri  Taşoz'un da adıdır. Limenas Thasou, "Taşoz Limanı" olarak da bilinir. Taşoz adasının ekonomisi, zengin ormanlarnaı, Ahşapmermer ocaklarına, zeytin yağı ve arıcılığa (bal) dayanır. Turizmde diğer Yunan adaları seviyesinde olmasa da 1960’lardan bu yana önem kazanmıştır.
17-20170808_Taşoz_Aliki_Koyuna_Giriş.jpg


Taşoz adası, hem anakaraya yakınlığı ile hem de genellikle çorak olan ege adalarının aksine alabildiğine yeşilliği ile ünlenmiş, turistik bir ada. Aliki koyu da dünyaca ünlenmiş, dünya harikası bir koy. GPS ve Navionic Harita yardımı ile hedeflediğimiz gibi kolayca koyu bulduk. Etrafı kayalar ve üzerinde bitmiş çam ormanı ile kaplı, harika bir yer. Müsait yere demir atıp, kendimizi de denize attık. Bizden başka birkaç tekne var, koyun muhtelif köşelerine dağılmışlar. Teknelerden biri Çanakkaleli bir karı-koca Doktor Türk; sonra Kavala’da tekrar karşılaştık kendileri ile.

Aliki koyunun sırtları kısa süre önce bir orman yangını atlatmış; yola kadar çam ağaçları yanmış, içler acısı bir görüntü veriyordu.
18-20170808_Taşoz_Aliki_Koyu

Teknenin altı balık kaynıyor; birkaç kırıntı atıyorsun; adeta gösteri yapacasına atlayıp zıplıyor balıklar. Ne hikmet ise olta sarkıtmak içimizden gelmedi. Gece bir ara değişik bir sinek istilası oldu; eyvah yandık dedik. Hemen bilinen usullerden kahve yakmak suretiyle sinekleri uzaklaştırmaya çalıştık ama nafile. Sonra birden dağılıp gittiler; o neydi anlayamadık. Kalsalardı Aliki koyunu bu kadar güzel hatırlayamazdık herhalde. Havuzluk ve cenovaya asılan hamak sefamız doyulmazdı.
19-20170809_Taşoz_Aliki_Koyu_Dua1_Alargada.jpg

Demir sağlam ancak demirim oynar başlıklı CQR olduğundan güvenemiyorum; telefonda AnchorLite uygulamasını kurdum. Bu telefon uygulaması, tekne (daha doğrusu telefon) bulunduğu koordinattan verilen toleransın dışına çıktığında alarm vererek uykudaki Reisi haberdar ediyor; çok faydalı bir uygulama. Rahatla uyudum.  

Ertesi gün nefis bir kahvaltı ve yüzme; gidesimiz yok. Karaya da çıkamıyoruz. Suyu ve yiyecek stoklarımız yerinde ama bu defa çöpümüz birikti; koku da yapacak. Artık uygun bir formül bulup, çöplerimizi Çöp Bidonuna ulaştırabildik de kokusundan kurtulmuş olduk. Ama kural ihlali yok!
20-20170809_Taşoz_Aliki_Koyu.jpg

Bir ara Aliki Koyunu kanocular istila etti; nereden çıkıp geldilerse, koyun içi kanolarla doldu. Sonra dinlenip, geldikleri gibi gittiler. Hava sakin olunca kano ile seyahatta zevkli oluyordur herhalde. Üstelik bisiklet gibi, hem gezi, hem spor.

 20170809 Çarşamba günü tam bir dinlenme oldu, sadece yüzdük, keyif yaptık.


Taşoz-Aliki Koyu : 20170810 - Perşembe - 08:30
Taşoz-Limeneria : 20170810 - Perşembe - 10:30  
Mesafe : 10 Mil

DADD üyesi, Sanda’nın kaptanı Ahmet Reisin bizden önce Kuzey Ege seferine başladığını WhatsUp gruplarından takip ediyordum. Yine Whatsup üzerinden haberleşip, Taşoz ile ilgili meşveret etmiştik. Ahmet Reis, Taşoz adasının Limenaria kasabasını çok sevmiş; bize de tavsiye ediyordu. Ancak bizim önce Kavala’ya ulaşıp, Gümrük giriş işlemlerini yapmamız lazım. Önce niyetim Taşoz adasının doğusundan geçip Kavala’ya gitmek vardı; ancak hem Ahmet Reis ile görüşelim hem de poyraz rüzgarlarının artması sebebiyle Taşoz’un batısından gitmeye karar verdik.

Saat 08:30’da Vira Bismillah; hedef  Limenaria.Taşoz’un güney sahilleri oldukça dik kayalıklarla dolu; denize ulaşım kısıtlı. Bu güzergahta iki mil kadar sonra,  yüksek bir kayalığın üzerinde epey ünlü bir dini merkezleri var; Arhangelos Başmelek Kadınlar Manastırı.


Yine bu güzergahta Aliki Koyundan 3 mil sonra Taşoz’un en ünlü turistik lokasyonlarıdan, Giola bulunuyor. Kayaların içinde doğal oluşum havuz. Denizden giderken transit geçtik, farkedemedik. Ancak, kiralık araba ile turumuzda da tepedeki yol üzerinden fotoğraf çekmekle yetindik, toprak ve oldukça yama yoldan araba ile inesimiz gelmedi. Ancak çok şey kaçırmışız. Artık bir dahaki sefere mi desek?

5,5 mil sonra Taşoz’un güney batısındaki  Nisidha Panayia adası ile Ak. Salonikios burnu arasındaki boğazdan sancağa dönüp adanın batısını takip ederek Limenaria kasabasına yöneldik. Adanın poyraza kapalı bu sahilinde alabildiğine plajlar yer almakta. Sırayla Salonikios, Astris, Psili Ammos, Notos, Kamari, Potos, Alexandra, Pefkari en ünlüleri. Nitekim Kavala dönüşünde bir gün biz de Notos plajının tenha bir köşesinde bir günümüzü geçirmiştik. Turkuaz mavisi cam gibi deniz insanı adeta kendine çekiyor.

10:30 gibi Limenaria Limanına giriş yaptık. Sanda tam köşeye abordo olmuş; seslendik, Ahmet Reis eşi ile bizi karşıladı. Havuzlukta bir çay içimi lafladık.  Liman inşaat halinde; üzerinde iş makinaları var ama onların dini bir tatili sebebiyle 15 gün çalışmayacaklarmış. Aksi halde tozdan dumandan durmak mümkün olmazmış. Şimdilik liman ücretsiz. Ancak ne su var ne de elektrik. Ancak, yakın sahilde çeşme var, dönüşte istifade edilebilir dedik. Hem sonra kiralık araç ile ada turu için de müsaitmiş. Ahmet Reisin tecrübesi bizim için de epey faydalı oldu.
21-20170810_Limenaria_Yaklaşma.jpg

Daha yapacak epey işimiz var; gün içinde Kavala’ya yetişip, gümrük işlemlerimizi yapmamız lazım. 11:20 gibi Ahmet Reis ile vedalaşıp avara olduk. Önümüzde 22 mil var.
22-20170810_Limenaria_Ayrılış.jpg


Taşoz-Limeneria : 20170810 - Perşembe – 11:20  
Kavala Marina   : 20170810 - Perşembe – 15:45
Mesafe : 22 Mil

Limenaria’dan batıya doğru 2 mil uzunluğunda yine plajlar var; sonunda dik yamaçlı bir sahil başlıyor. Biz kıyıya uzak seyir yaparken, baktım bir yelkenli neredeyse kayalıkları sıyırarak seyrediyor; dürbünle inceledim ki meğerse yerli bir charter firması teknesi imiş. Kaptan sahayı iyi biliyor; turistleri mümkün olduğu kadar sahile yakın seyerttiriyor ki güzellikler de orada. Biz de Kavala dönüşünde Tripity plajına ve mağarasına cesaret alarak mümkün olduğu kadar yakın geçtik.

Ak. Kefalas burnununu döndükten sonra Kuzeye yöneldik. Skala Marion’dan sonra artık pruvamız Kavala’ya yöneldi. Yolda birkaç tane Petrol platformu ile karşılaştık.
23-20170810_Kavala_Marina.jpg

Saat 15:45 gibi Kavala Limanına giriş yaptık.İçi içe limanlar silsilesi. Hemen iskelemizde yelkenli direkleri dikkatimizi çekti; oraya yöneldik. Kanal16’dan, Kanal72’den anons ediyoruz ama Kavala Marina’dan ses gelmiyor. En nihayet pontonlara yaklaşırken artık, düdük, ıslık görevlilere ulaşmaya çalıştık; yine ses seda yok. En nihayet dış pontona bağlı bir Fransız teknesindeki mürettebata seslenip görevliyi sordum; onlar da ulaşamamışlar; buldukları yere bağlanmışlar. Biz de aradaki bsoşluğa, Fransız teknesinin mürettebatının yardımı ile bağlandık. Ben hemen evrakımı yanıma alıp, işlemler için fırladım. Ancak, restaurant garsonlarından öğrendiğime göre görevli tatildeymiş. Ne tatili ise bunların 15 günlük bir dini tatilleri vardı. Zaten tembel insanlar, tatillerde ve saat 16:00’dan sonra memurları bulmak ne mümkün. Port Polis binasının öğrenrendim; hemen karşıdaki apartmanın ikinci katında imiş. Apartman kapısına geldim ki Polis, mesaisi bitmiş çıkıyor. Tekneyi sordu, işaret ettim, karşıda görünüyordu; yeri uygunmuş. İşlemleri sordum; “Kaptan şimdi mesai bitti, yarın gel” dedi. Mürettebat ile şehre de çıkabilirmişiz; problem yokmuş. Elektrik ve su için de 20€ karşılığı Marinanın yanındaki Otopark görevlisinden Kart alabilirmişim. Bu iyi oldu işte.Kartı alıp, tekneye döndüm. Suyumuzu doldurduk; duşlarımızı alıp fırladık dışarı. İlk işimiz internet erişimine ulaşmak. Çocuklar, dört gözle bu anı bekliyorlar; sadece benim kartımdan o da kısıtlı şekilde internet erişimimiz varken çok sıkılmışlardı. Yunanistan da Vodofon da var ama adalar bölgesinde Cosmote’nin daha iyi olduğunu öğrenmiştik. Nitekim yolda da telefonlarda sürekli Cosmote’nin sinyali güçlü bir şekilde alındığına şahit oluyorduk. Bu arada benim telefonun dolaşıma açık; aile fertlerininki dolaşıma kapalı; bu yüzden istem dışı dolaşıma girmelerini önlemek için uçak moduna getirmiştik. Şehir merkezinde büyük bir Cosmote bayisi bulup 15€’a aldığımz SIM Kart ile 10GB internete kavuşmuş olduk. Sim Kartı bizim büyük oğlanın telefonuna takıp; paylaşıma açınca herkes internete kavuşmuş oldu.

Ardından, Turist Bürosu bulup, şehrin haritasını aldık ve helal gıdaya uygun bir mekan öğrendik. Tavsiyelerde yer alan Napolitan Pizzacı tam da Liman Polis Bürosunun bulunduğu apartmanın altında imiş meğer. Burada Pizzaya, Pitza diyorlar. Türk olduğumuzu öğrenen Şef bize helal gıdaya uygun Türk Menülerini gösterdi. Çeşit çeşit pizza karışışında sadece rakamlar yer alıyor ve Türkiye’ye göre değerlendirdiğimizde normal rakamlar. Meğerse hepsi EURO imiş; yani en az 4 ile çarpmak gerekiyor. 10.75lik bir vasat Pizza, 45TL yani. Toplamda beş kişi için 63,5€ ödedik. Bizdekinin dört katına denk geliyor; bizim hesap kitap işlerini takip eden küçük oğlanın diline düştük; kazık yedik deyip durdu. Yetip yetmeyeceği konusunda tereddütlerimiz vardı ama; Şef, problem yok, doyacaksınız diye taahhüdünü verdi. Hakikaten zor bitirdik.
 
23-20170810_Kavala_Marina.jpg
 Niyetimiz, Panagia yarımadası üzerinde, hakim noktadaki Kaleye tırmanmak. Limanın Kuzeydoğu köşesinden Kaleye yöneldik, yol üstünde kafamızı kaldırdığımızda 60 metre yüksekliğinde Su Kemerleri ile karşılaştık. Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış harika yapılar.
 
25-20170810_Kavala_Kalesinden_Manzara.jpg
Ardından yürüyerek Kavala Kalesine çıktık; manzara bir harika. Giriş 10,5€. Dört bir yanından fotoğrafladık. İstanbul Surları gibi, Kavala Kalesininin de dibine kadar yerleşim var. Daracık sokaklar, bitişik nizam evler. İnişte bu sokaklardan geçerken Halil Bey Camisi ve Medresesi ile karşılaştık. Osmanlı yapılarından olan bu Cami, şimdilerde müzeye çevrilmiş; kapalı idi, içine giremedik. Ancak dış kısmında ailece akşam namazını eda ettik. Bir Yunanlı yaşlıca bir kadın kendi kendine epey bir söylendi, rahatsız olduğu hissedildi ancak sataşmadı. Cami, 1940’lı yıllarda Belediye mızıkası binası olarak kullanılmış; bu yüzden Müzikli Cami adı ile de biliniyor; ne acı. Medrese bölümü sapasağlam; sanıyorum müze müştemilatı olarak kullanıyor.

Kavala, Osmanlı Devleti’nin önemli devlet adamlarından ‘’Kavalalı Mehmet Ali Paşa’’nın da doğum yeri. Paşa’nın doğduğu konak,   Geleneksel bir Osmanlı yapısı olan konağın önünde Kavalalı Mehmet Ali Paşa‘nın bir de heykeli bulunuyor. Yunanlıların heykelini dikecek kadar Paşa’yı sevme sebebine,  Osmanlı’ya başkaldırmış olması gösteriliyor. Yunanlılar Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya ‘’Mohammed Ali‘’ diyorlar.
26-20170810_Kavala_Kalesinden_Manzara.jpg

Kavalanın meşhuru Kavala Kurabiyesi. Kaleden inişte sırf Kurabiye satan bir dükkandan hediyelik Kurabiyelerimizi aldık. Bol unlu kurabiyeleri yerken konuşmak mümkün değil, Allah korusun boğulabilir insan. Yarım kiloluk kurabiyeler 10€. Kurabiye reklamları dikkatimi çekti, Türkçe yazıyor ve altına da HELAL tabiri ilave edilmiş. Türk turistlerin ilgilisi hayli fazla; etrafta sıklıkla 34 ve 59 plakalı araçlara rastlanıyor. Hem tarih çekiyor hem de Türkiye sınırına çok yakın. Bir ilginç konu da Kavala Kurabiyesini meşhur eden Kurabiyecinin ifadesine göre bunu Kapadokya Ürgüp Göreme  yöresinden buralara getirmiş; sonra meşhur olmuş.

Akşam saatleri sahil yolu kapatılıp, gezi (piyasaJ) alanına dönüştürülüyor. Sahil yolunun kapatılıp, hazırlanmasında dikkatimizi çekti, hizmet eden işçiler genellikle kadınlar. Özelikle çöp işçileri genelde kadınlar. Hoş sonra memurların da ağırlıklı olarak kadınlardan oluştuğuna şahit olduk.
Ertesi sabah 07:00 gibi, evrakımızı yanıma alıp, soluğu Gümrükte aldım. Yine bir kadın benimle ilgilendi. Transitlog’umu hazırladı. Ancak Veznedar izinli imiş; kadın dört döndü, benim ücreti yatırıp, işimi bitirebilmem için ama elden ne gelir; Yunanlılar ehlikeyf insanlar. Neden sonra Veznedar gelebildi de 30 € ödememi yapıp, Transitlogu onaylatabildim. Ancak, taktik bir hata işledik, gidilecek liman olarak son limanı yazdırmak yerine TAşoz adasındaki Limenaria’yı yazdırdım. Kadın özellikle ara Taşozda Transitlog’u Port Polise izlatmamı, en son limanda da Port Polise Teslim etmemi tavsiye etti. Keşke Taşoz yerine Lİmnos yazdırsaydık. Tecrübe ile sabit, böyle durumlarda ara limanlardan bahsedilmeyip, en son limanı yazdırmak menfaat icabı oluyor. Aralarda kontrol sözkonusu olduğunda “Dropped Anchor” sihirli kelime. Yani, limanlarla işim olmaz, koylarda demir atarak seyahat ediyorum, demek yeterli oluyor.

Şimdi sıra Pasaport Polisinde. Büyük Meydanın arkasındaki Polis İstasyonunda imiş yeri. Önce tek başıma evraklar ile ben gittim; kadın memur, gözlerini işaret ederek, mürettebatı bizzat görmem lazım dedi. Ekibi telefon ile arayıp toplaştık, tekrar Memuru ziyaret ettik; kolaylıkla imzaladı.

Ardından tekneye dönerken küçük bir denizcilik müzesi dikkatimizi çekti, ücretsizmiş, gezdik.

Gümrük ve Pasaport Polisinden sonra sıra Liman Polisine geldi. Ardından Marina Ofisteki işlemler ve nihayet Giriş İşlemlerimiz tamamlandı. Elektrik Su Kartımızı da okutup,2,37€ harcadığımızı gördük; bakiyesini de iade aldık. Ne hikmet ise Marina Kirası alınmadı. Artık Yunanistan’da yasalız. Tekneye döndüğümde havuzlukta eşimi, bir hanım ile sohbet ederken buldum. Meğer onlar da iki gün önce Aliki Limanında komşumuz Türk teknesi imiş. Üstelik Çanakkale’liler. Karı-koca Doktorlar; onlar da giriş işlemleri için gelmişler. Tecrübelerimizi aktardık. Sonra, ver elini gerisin geriye Taşoz.


Kavala Marina    : 20170811 - Cuma – 13:30
Taşoz-Limeneria : 20170811 - Cuma – 17:45  
Mesafe : 22 Mil
Yelken :04°      Motor :04°45’

Güzel bir havada geldiğimiz yolu geri döndük. Gezmek, görmek, koylarda denize girmek güzel de uzun yolculuklar biraz sıkıcı oluyor. Kızım kolayını bulmuş, gideceğimiz yere kadar kamaradan çıkmıyor; motor bölümüne yakın kamarada, o gürültüde nasıl uyur, anlayamadım. Ama onun için aralar yok, sadece varış yeri var. Oh ne güzel.

Yol üzerinde bu defa petrol platformları iskelemizde; oldukça yakın geçtik. Egede petrol çıkıyor. Ardından Taşoz’un kuzeyini bordaladık, sahili takip ederek hedefimizdeki Limenaria’ya yöneldik. Yol üzerinde alabildiğine plajlar var.

Bir gün sonra da uğrayıp, bal aldığımız Skala Marion isimli girintili yerleşim yeri seyretmek için yakın geçiyorum. Navionics’den de sığlğkları kolluyorum. Benim biraz önümde bir fiber tekne ile sırtı çekiyorlar. Oltayı kadın tutuyor. Ben de arkalarından sahile biraz daha yaklaştım ama epey mesafe var aramızda. Kadın bir ara el kol hareketleri yapmaya başladı; oltayı kopartmış. Aramızda epey mesafe var ama herhalde benim taktığımı zannetti.

Burunu döner dönmez iki yelkenli teknenin iyice kıyıya yanaşarak demirlediklerini gördüm. İnceleyince burasının da dünyaca ünlü Tyripiti Plajı ve mağarası olduğunu gördüm. Biraz yaklaştığımda tekneler ayrıldı; tam da bize göre hem tecrübe devşirdik hem de müsait alan bize kaldı. Hemen aynı bölgeye demirledim. Tam da mağaranın karşısı imiş; derinlik 3-4 metreler. Mağaranın içinde yüzdük; değişik bir atmosfer.
27-20170811_Taşoz_Tyripiti

Hava kararmadan doğru Limenaria’ya; müsait bir yere sancaktan abordo olduk. Limenaria limanı inşaat halinde, elektrik, su ve elbette ücrette yok. Kullanma suyumuz var ama yine de eksiğimizi sahildeki sebil Çeşmeden 19Lt.lik bidonlarla taşıyıp, ikmalimizi tamamladık.
28-20170811_Limenaria_Limanı.jpg

Gece Limenaria cıvıl cıvıl. Tam da bir festival gecesine denk geldik; yöresel etkinliklerine şahit olduk. Ertesi gün Taşoz adasını karadan gezmek için aracımızı kiraladık; marketlerinden ihtiyaçlarımızı giderdik. Hepsi liman çevresinde yakın yerler.

 Taşoz Adası  Gezisi : 20170812 - Cumartesi
  
45€/Gün olarak kiraladığımız araç, Hyundai İ10. “Ayten” olarak okunuyor. Küçücük, 1100cc motorlu bir araç. Beş kişi için küçük gelir mi diye endişelerimiz vardı ama bu gezi için yeterli geldi. Teslim alırken koltuklarının tuz lekelerini görünce itiraz etmiştim; görevli kadın, tuz antiseptiktir, sıkıntı yok deyip bizi ikna etti. Standart savunmalarını ezberlemişler; “antiseptik tuz, sıkıntı yok” Burada Türk sürücü ehliyeti geçerli. Ben henüz yeni tip, Avrupa Birliğinde geçerli ehliyetimi almamıştım; ihtiyaç olursa kızımın taze ehliyetinden istifade ederiz diyordum ama sormadılar bile.

Adayı saatin ters yönünde turlamak için saat tam 09:00’da yola çıktık. Aliki koyundan denizden geldiğimiz sahil, bu defa yol güzergahımız. Çıkıştaki tepeden gördüğümüz manzara, ertesi günkü günlük tekne seyahatimizi belirledi; tepeden görünen turkuvaz mavisi sahil anlatılmaz, yaşanır.
29-20170812_Taşoz_Pefkari.jpg
Yolumuz üzerinde Sırayla Pefkari, Alexandra, Potos, Kamari, Notos, Ammos, Psili, Astris ve Salonikios plajları var. Çoğunu epelerden fotoğraflayarak geçtik.
 
30-20170812_Taşoz_Potos.jpg
En nihayetinde hedefimizde Giola vardı; ama toprak yolu o 1100cc araba ile inmeye güvenemedim. Zaten kadın da çıkarken, bu karayolu arabasıdır, arazi aracı değildir diye bize not düşmüştü. Velhasıl mürettebat da yürümeyi göze alamayınca dünyaca ünlü tabii havuz Giola’yı es geçmek durumunda kaldık.
31-20170812_Taşoz_Livadi_Aspaz.jpg

Yol üzerinde yine girintili çıkıntılı birçok koy var. Başmelek Kadınlar manastırının yanından geçtik.

Ardından, iki günümüzü geçirdiğimiz Aliki Koyu. Mürettebat burayı ezberledik diye durmak istemedi; arkadaki koyun üstünde durup etrafı fotoğrafladık.
32-20170812_Taşoz_Aliki.jpg

Adanın doğusunda sırayla, Paradise, Knyra, Skala Potamia, Golden Beach ve Makryammos plajları var. Kuzeyli havalarda bu tara dalga alır ancak bizim gezdiğimiz gün sütlimanlıktı.
  
33-20170812_Taşoz_Paradise_Beach.jpg
Bir de yol üzerinde Potamia Köyüne uğradık.  Hem vaktimiz dar, hem de sabah sıkı kahvaltı yaptığımızdan, köyün meşhurlarından keçi eti, tavuk kızartma, kokoreç gibi lezzetlerini tadamadık
34-20170812_Taşoz_Potamia_Köyü.jpg

Panagiadan sonra yol üzerinde, denize nazır, yüksekçe bir mekan restaurant terkedilmiş. Ancak çınarların altı küfür küfür. Mola verip öğle namazlarımızı eda ettik.

Ardından ver elini, adaya ismini veren Taşoz (Thassos) kasabasına. Ana kara ile feribotlar buradaki iskele üzerinden sağlanıyor; feribotların biri gelip biri gidiyor. Yanımda Teknenin evrakını da getirmiştim. Malum, sehven Varış Limanı Lİmenaria yazdırmıştık. Lİmenaria’da da Liman Polisi olmadığından nasılsa Taşoz’a uğrayacağız imzalatırız diye evrakı yanıma almıştım. Feribottan çıkan araçları yönlendiren Polise Liman Polisini sordum; o benim dedi. Derdimi anlatınca önce üşendi herhalde; bana meşhur “Dropped Anchor” cünlesini tavsiye etti. Ben biraz ısrar edince istemeye istemeye Port Polis Bürosun açıp, işlemleri yaptı. Ee, haksız da değil hani; onun fotokopisini çek, oraya yaz, buraya yaz derken neredeyse işlemler bir saati buldu. Neyse, yasallığın tavan noktasındayız.
35-20170812_Taşoz_Kasabası.jpg

Sonra sahilde biraz istirahat ve öğle yemeğinden sonra dönüş yoluna girdik; hedef adanın kuzeyini takip ederek dönmek. Yol üzerinde Skala Rahoniou, Skala Prinou, Skala Sotira, Skala Kalirachis var. Bol bol fotoğraf çektik. Skala Kalirachisin güzel bir limanı varmış; oldukça da tenha. Buraya da bağlanılabilirmiş aslında.

Nihayet iki defa denizden önünden geçtiğimiz Skala Marion. Girintili bir koyun etrafına kurulmuş. Bir balcıdan Çiçek Balı aldık; tadı harika idi.
36-20170812_Taşoz_Skala_Marion.jpg

İkindiden sonra bir de dağ köyü görelim istedik; hedef  Kastro Köyü. Git Allah git bitmiyor; dolambaçlı ve dik yolları var. i10, asfalt olmasına rağmen bu yollarda zorlanmaya başladı. Yollarda keçi sürüleri ile karşılaşıyoruz. Nihayet dağın zirvesinde köy göründü. Tam zirvesinde de bir Kilise. Manzara harika. Aşağılarda Limenaria ve alabildiğine mavi Ege görünüyor. Köyün içinde taştan evler dikkat çekiyor. Rumlar bu taş işçiliğini iyi biliyorlar. Gökçeada’daki Rum evleri de hep taş işlemedir.
37-20170812_Taşoz_Kastro_Köyü.jpg

Yollarda bir de dikkatimi çeken mini kiliseler. Herbiri ayrı dizaynda. Boyları 50-100 cm. civarında; herbiri ayrı yapıda. Kimisi tenekeden yapılmış, kimisi taş yapılar. İçinde MeryemAna ikonu ve yanık mum kalıntıları. Sonradan burların dindan aileler tarafından dua edeceklere hizmet ve sevap kazanmak için yapıldıklarını öğrendim. Her kilometrede bir karşımıza çıktığına göre ada halkı epey dindar.

Tam vaktinde aracı teslim ettik. 10Lt benzin almıştım, fişini gösterdim Kiralama Şirketinin sahibi teslim aldı; kontrol etmedi bile. Ancak ben debriyaj sisteminin çok kötü olduğundan bahsettim; o da kanıksamış bu şikeyeti ki ezberindeki klasik savunmasını yaptı; herkes sizin gibi usta şoför olmuyor; debriyajıın kavramasını  özellikle düşük tutuyoruz ki acemilikleri tolere etsin dedi. Ben de arızalı zannetmiştim; meğer bilinçli yapılan bir ayarmış.

Akşam, yine mürettebattaki delikanlılar il sahildeki çeşmeden 19 lt.lik su bidonları ile kullanma suyumuzu taşıyıp, depolarımızı fulledik. DUA-1’de en sıkıntılı konu kullanma suyu; mürettebat beş kişi olunca, hele de içinde ikisi kadın olunca, su disiplini işe yaramıyor. Kadınlar 3 erkek gücünde su harcıyorlar J  Pupadaki depomuz 140 lt; baş kamara altındaki de 110 litre toplamı 250 lt. Bir de portuçta 19 lt.lik 8 tane damacanamız var; ceman 400 lt. tatlı suyumuz oluyor. Bu stok bize, su disiplini ile toplamda üç günlük manevra kaabiliyeti sağlıyor. Yani, bir limana bağlanmadan koylarda üç gün yatabiliriz. İçme suyu stoklarımız her halükarda yetiyor. Kullanma suyu için tekneye Su Yapıcı almak için epey kafa yordum ama baktım ki fiyatlar haddinden fazla yüksek; ben de erteledim. Bir de uzun süre kullanılmayınca filtreleri kısa sürede elden çıkıyormuş; filtrelerde epey para. Tüm yaz ayını teknede geçireceğimiz günler gelene kadar proje ertelemede şimdilik.

Kasabada birkaç tane süpermarket var. Bizim marketten ekmek, içme suyu ve yoğurt dışında pek bir ihtiyacımız olmadı. Türkiye’den stoklarımızı epey kuvvetli tamamlamışız demek ki. Yunanlıların Ekmek Fırını yok; gezdiğimiz yerlerin hiçbirinde görmedik; ekmek satışları pastanelerde yapılıyor. O kadar çok pasta, börek türünde şey satılıyor ki sanki bu insanlar ekmek yemiyor izlenimi veriyorlar. Tekne stoklarının içinde en kıymetlilerinden biri makarna; bizim teknede her çeşidinden birkaç paket bulunuyordu; yorgun argın dönüşlerde hızlı bir yemek imkanı veriyor. Üzerine de bir iki sos veya ton balığı ya da peynir ufaladın mı; yanına da yoğurttan çırpma ayran; yeterde artar bile.


Taşoz-Notos-20170813-Pazar-08:00  
Taşoz-Notos-20170813-Pazar-18:00  
Mesafe : 3 Mil
Yelken : -’      Motor :45’

Bin gün önce kiralık araba ile adanın güney istikametinde yaptığımız gezinin ilk saatlerinde gördüğümüz koylar için bir günümüzü bu koylarda geçirelim niyetimiz doğrultusunda Notos koyuna günlük gezi yaptık. Koyun için oldukça kalabalık ama burun istikametinde kimseler yok. Biri iki tekne gelip ayrıldı; sonrası bize kaldı.   V şeklinde bir girintinin ağzına, kumluk 3-4 metre derinliğe demir attık. Ben yine tekne altına dalıp, temizliğe giriştim. Uzun yol yapılacaksa zepirlinin ikinci yılına denk getirmemek lazım; sıyırarak tekne altı temizliğinden bir hafta sonra başlıyor hemen kekamoz tutmaya. Mürettebat denizde keyif yaparken Reise tekne altı temizliği düşüyor. Bu nasıl Reislikse…

Biraz ilerimizde kayaların üzerinde bir Kayıt Çekek yeri gözüküyor; birkaç tekne var ama etrafta kimseyi görmedik. Dışarıdan gelenler denizin keyfini sürerken, yerlileri denize dönüp bakmıyorlar bile sanki.

Mürettebat akşama kadar iyi yüzdü. Bizim Küçük Delikanlı hepimizden fazla denize meraklı olanımız; nerede dursak hemen kendini denize atıyor. Abisi ablası hemen çıkar o saatlerce denizde kalır; su ile arası çok iyi.
38-20170813_Taşoz_Notos_Koyu.jpg

Akşam saat 17:30 civarında birden hava değişti; Halkidiki parmakları tarafında bulutlar çöktü. Hızlıca toplanıp, rotayı Limenaria’ya çevirdik; Botu dahi toplamayıp, yedekledim. Yakınız zaten; 45 dakikada Limana vardık; sıkı bir hava geldi geçti.

Liman bu defa tıklık tıklım dolu; daha önce aborda olan tekneler bu defa kıçtankara olmuş. Bulduğum son yere baştankara olup, yanaştım. Benden sonra gelenler yer bulamadı; limanın ortasında alargada kaldılar. Yanımda bir İngiliz var; yaşlıca bir reis. Ziraatçı imiş, hala çalışıyormuş. Tekneyi Yunanistan’da bırakıyor; yazları da gelip alıp Ege Adalarında geziyorlarmış. Bu şekilde çok miktarda İngiliz var; kendi memleketleri soğuk, güneşsiz ve hırçın dalgalı olunca güneşli lokasyonları seçiyorlar yaz tatillerinde.

Akşam saatlerinde sahil epey hareketli oluyor; iç liman bölgesinde kumsal üzerine kurdukları yüksekçe platform üzerinde yerel orkestra gösteri yaptı; protokolda yerel yöneticilerle birlikte papazları da dini kıyafeti içinde gösteriyi izledi; sonra ödül dağıtımında bulundular.
39-Taşoz_Adası_Turistik_Yerler_Haritası.jpg


Taşoz-Limeneria : 20170814 - Pazartesi – 07:00  
Limnos-Mirina   : 20170814 - Pazartesi – 16:30
Mesafe : 51 Mil
Yelken : 07°      Motor :09°30’

Elveda Limenaria; adını zorlanarak söyleyip, yazdığım kasaba. Haritalarda veya tabelalarda hadi latin harfleri ile yazılanları bir şekilde okuyup, anlıyoruz. Ama grek alfabesini okumak bir ölüm; bakın işte.
Küçük Harfler=>   α β γ δ ε ζ η θ ι κ λ μ ν ξ ο π ρ σ τ u φ χ ψ ω
Büyük Harfler=>   Α Β Γ Δ Ε Ζ Η Θ I Κ Λ Μ Ν Ξ Ο Π Ρ Σ Τ Y Φ Χ Ψ Ω

Artık ada değiştirme vakti geldi. Halbuki daha Taşoz’un doğu sahillerini denizden gezmemiştik. Ver elini 51 mil mesafedeki Limni.

Limni, (Yunanca: Λήμνος, Lemnos) Kuzeydoğu Ege Yunan adaları grubuna giren, Gökçeada'nın güneybatısında bulunan Yunan adasıdır. Osmanlı kaynaklarında ismi Ilımlı ada olarak da geçiyormuş. En önemli yerleşimleri adanın batısında ve aynı zamanda merkezi de olan Myrina; ateşkes mütarekesinin imzalandığı Mondros (Moudros), Kaspakas, Kandiya (Kodias) ve Tigani. Bu gezimizde Myrina ve Mondros’u gezeme imkanımız oldu.

Önümüz açık deniz. Hedefimizde Lisnos’un Kuzey doğusu vardı ama poyraz rüzgarına ne kadar orsa çeksek de pruvamızı Limnos’un Kuzey batısına çevirmek durumunda kaldık. Niyetimiz kuzey ve doğu sahillerini gezdikten sonra, Mondros’a uğramak, sonra da Myrina’ya geçip Gümrük Çıkış işlemlerini yapmaktı; ne var ki  seyir planını deniz ve rüzgar durumu belirliyor.   

Rüzgar hep Karayelden ama mutedil esti; ancak deniz çamaşır makinası gibi, pupadan gelen dalgalar otopilotu çok yordu, sürekli ısındı; aralarda soğusun diye tekneyi biz kullandık. Zaman zaman otopilot motorunun üzerine soğuk su torbası bağladım ki ısısı düşsün diye. Bir de gölgelik yaptım; zaten kendisi ısınıyor, üzerine güneş vurmasın diye. Diyeceksiniz ki tente yok mu; var ama yelken yaparken tenteyi genelde kapatırım; görüşümü kapatmasın; müdahale edeceğim zaman direkleri çapariz vermesin diye. Bir de güneşi ve  rüzgarı iliklerine kadar hissetmek insana iyi geliyor. Bir şapka ile kafayı kollamak lazım elbette.

Yolda epey meyve tüketiriz. Ailece sıkı Yeşilaycı olduğumuz için tütün mamulleri bulunduğumuz muhite giremez. Ağız meşguliyeti için meyve, hele soğuk soğuk buzdolabından çıkmış ise harika oluyor. Çekirdeksiz üzüm, köydeki bahçemizden toplayıp, kumanyaya dahil ettiğimiz erikler bir bir tükendi. Bir de yolda çekirdek çitleriz; ayçiçeği veya kabak çekirdeği. Arada rüzgar, çekirdek kabuklarını biriktirdiğimiz kaba bir müdahale eder, hoop her taraf çekirdek kabuğu. Neyse ki bir kova deniz suyu her tarafı pırıl pırıl eder. Ne de olsa kabuklar organik.

Kızım, bu uzun yolculukların kolayını bulmuş; kamaradan kafasını çıkartmıyor. Çocukların kamarası pupada, motorun hemen yanıbaşı. Her nekadar motor kabini ses izolasyonu olsa da epey gürültüsü oluyor. Bu gürültü ona ninni gibi geliyor herhalde; sürekli uyuyor.

Ne kadar denizci olsak da açık denizden sonra bir kara parçasına yaklaşmak insana iyi geliyor. Adaya 15:30 gibi yaklaştıkça çamaşır makinası da durulmaya başladı. Aslında Gökçeada-Semadirek arasındaki rüzgar ve dalgaları hatırlayınca bu çalkantının lafı bile edilmeye değmezdi. Adanın kuzey-batı ucunda yaklaşınca poyrazın da kuytusuna girilmiş oldu. Kıyıları seyrede seyrede Myrina’ya doğru seyrettik.

Saat daha 16:30 civarı; mürettebat yolda yoruldu ve sıkıldı; bir güzellik yapmamız lazım. Myrina limanından bir önceki Monos koyunun uzak kenarında yüzme molası verdik. Çok da iyi geldi.
40-20170814_Limnos_Myrina_Monos_Koyu.jpg


İki saat yüzme molasından sonra 18:30 gibi hareket edip, içi içe iki mendirekle korunmuş Myrina limanına girdik. Myrina tekneciler için bir gümrük limanı; dolayısıyla bu saate kalan Reislerin iskelede yer bulması mümkün değil. Zaten hemen limanın karşısındaki koyda da alargada birkaç tekne demirlemiş. İskeleye yaklaşıp seslendik; boşta bir yer vardı ama orası günlük gezi teknelerinin yeri imiş; bize alargayı gösterdiler. Sıkıntı yok; zaten iç içe mendirek, koy sütliman.

Arkamızda iki katamaran var, hemen yanımızda bir İngiliz yaşlı karı-koca; Reis Billy, kendi ifadesi ile  “Billy, ama Clinton değilJ”. Demirimizi atıp, etrafı neta ettik; hanım akşam yemeğini hazırlıyor. Şu anda hatırlamıyorum ama herhalde makarna türü birşeydir. Baktım ki bizim komşu Reis kamarasından ortaya çıktı; botunu indirmiş, zar zor şişirmekle meşgul; o ara uzaktan bir selamlaştık. Teknesi muhtemelen bizimkinden çok daha ağır; yakın olduğumuzdan salınımlarının aynı olması lazım. Rüzgarın yönüne göre biz kayıyoruz, o yerinde mıh gibi duruyor. Taa uzakta olan bizim tekne neredeyse gelip dokunacak. Neyse zincire bir 20 metre daha kaloma verdim. Baktım olmayacak, benim minik çapayı çıkartıp, kıçtan kara tarafına attım da salınmamız durdu.
41-20170814_Limnos_Myrina_Limanı_Alarga.jpg

Arkamızdaki katamaranlardan birisi her ne kadar yabancı bayraksa da sahibi Türk imiş. Kaptanı da var. Botu ile sahiplerini limana bıraktı; dönüşte de tanışıp lafladık. Eskiden 54 feet tek gövdeli yelkenlileri varmış; daha süratli diye katamarana geçmişler. Uygun rüzgarda 18 knot gidiyormuş; vay be, biz 6 knotlar ile nal topluyoruz.

Biz de Botu indirip, motorunu taktık. İskelede bırakmak için çelik teller ve kilit hazırladım; binip iskeleye yanaştık. Tam biz yanaşırken bizim komşu Reis botunu bağlarken hoop geriye botun içine düştü. Hemen yanaşıp, bizim büyük oğlan ile yardımcı olduk. O arada Liman Polisi de gelmiş onu sorguluyor. Zaten yaşlı adam can derdinde bir de onlara laf anlatacak. Komşumuz olduğunu söyledim. Bu defa bizi sorguladı. Nerden gelip nereye gittiğimizi, hangi teknenin bizim olduğunu filan sorup gittiler. Bizim komşu kürekle gelmiş; gitmekte zorlanıyor ama yardım teklifimize teşekkür etti. Botu ve motoru iskeleye kilitleyip kasabaya ayak bastık.

İskele bir kalabalık; meğer bir festival varmış. Askerler, bando, öğrenciler, din adamları, papaz resmi geçit yaptı.

Ardından çarşı gezmesi yaptık; dondurmalarımız yedik. İç liman balıkçılara ayrılmış; zaten sığlık büyük tekne giremez. İç içe limanlar olmasından biraz Gelibolu’ya da benzettim.
42-Limnos_Adası_Turistik_Yerler_Haritası.jpg
  


Limnos-Myrina      : 20170815 - Salı – 13:00  
Limnos-Mondros   : 20170815 - Salı – 16:30
Mesafe : 20 Mil
Yelken : 03°      Motor :03°30’

Limnos’a gitmişken bizim tarihimizde çok önemli bir yere sahip Mondros’u görmeden olmazdı. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan mütarekename (bırakışma belgesi) Bahriye Nazırı Rauf Bey tarafından, Limni adasının Mondros Limanı'nda demirli Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918 akşamı imzalanmıştır. Maalesef ki bu antlaşma ile 1915’de ikiyüzellidörtbin şehit vererek durdurduğumuz İtilaf devletleri, ellerini kollarını sallayarak Çanakkale boğazından girebilmişlerdi. 

“Stratejik hatalar, taktik başarılarla örtülemez” der Kurmaylar. Biz de seyahat planını yaparken hata yaptık, ters taraftan başladık. Çanakkale’den çıkıp doğrudan Limnos’a gelseydik, Myrina’da gümrük girişi yapıp, saat yönünde gezimizi tamamlayacaktık. Hadi bu olmadı, tahayyülümüzde Mondros yakın gibi geldi; keşke Myrina’dan çıkış yapıp, Türkiye’ye dönerken Mondros’a uğrasa idik. Karaya çıkamazdık ama yine koylarında demirler keyfimize bakardık. Şimdi gümrük için tekrar geri dönmek durumunda kalacağız. Neyse.

Whatsup gruplarından takip ediyor ve karşılaşacağımızı tahmin ediyordum;  Mondros’a giderken yolda, DADD Filotillası ile karşılaştık. 73ncü kanaldan telsizle konuşup selamlaştık. Seddülbahir Morto koyundan hareket etmişler; güzel de bir poyraz yakalamışlar; yanımızdan full arma yelkenle geçtiler. İçlerinde bir de motoryat var. Onlar Myrina’da gümrük giriş işlemlerini yapıp, Semadirek, Taşoz, Kavala, üzerinden Halkidiki parmaklarına uğrayıp tekrar Myrina’dan çıkış yapıp dönecekler. Bizim o kadar zamanımız yok; hızlandırılmış bir sefer yapıyoruz.

Mondros koyu oldukça geniş bir koy. Çanakkale savaşı zamanında İngiliz gemileri burayı mesken tutmuş. Komuta ve lojistik gemileri burada demirlemişler. Koy oldukça sığlık; ben Navionics harita ve GPS ile tedirgin oldum doğrusu. Yer yer şamandıralama yapılmış; dikkat etmek gerekiyor. Burayı Paşalimanı girişine de benzettim biraz.

Mondrosa girmeden önce Fanariki Koyunda yüzme molası verdik. Daha akşama da çok var nasılsa. Demirlemiş Yelkenli bir tekneden kerteriz alıp, tenha uygun bir yer bulup, demirledik. Iskandil 3-4 metrelerde. Harika bir koy. Yüzdük, botla dolaştık, daldık ve epey yorulduk.
43-20170815_Limnos_Mondros_Fanariki_Koyu.jpg

Ardından çok geçe kalmadan hareket edip, Mondros’a yöneldik. Şamandıraları takip edip yaklaştığımızda uzun bir iskelesinin olduğunu onun üzerinde bir yelkenlinin aborda olduğunu gördüm. Ancak soluğan aldığından iç limana yöneldim. Okuduğum pilot kitaplarda buranın oldukça sığlık olduğu belirtiliyordu; yine çekine çekine limandan içeriye daldık. Bu arada derinlik ölçer bip sesi vermeye başladı. Bu demektir ki derinlik 2 metreye düştü. Benim Bağlama kütüğünde draft 1,4 yazsa da ben onu 1,8 kabul ediyorum.

Mondros liman içinde bir ara derinlik ölçer 1,7 gösterdi yüreğim hopladı. İç limanda İskele ucunda bir yer bulup bağlandık. Etrafta ilgilenen ve yardım edecek kimseler yok. Önümde ve yanda üstü örtülü klasik yelkenliler var; İngiliz bayraklı. Sahipleri bırakıp gitmiş; palamar halatlarına baktım, sürtünmekten incelmişler; ilgilenen vardır herhalde.

Gider gitmez hemen erafı dolaşıp, fotoğraflarımı çektim. O kadar yüzmeden sonra Mürettebat yorulmuş, hareket etmek istemiyorlar. Akşam yemeği ve havuzluk keyfi yaptık. Zaten Mondros adeta bir köy, gezilecek yeri yok. Ertesi gün tekrar Myrina’ya dönmek gözümüzde büyüdü; acaba tekneyi götürmeden Mürettebat Myrina’ya gitse çıkış işlemi yapabilirmiyiz demeye başladık; ertesi gün bunu denemek için niyetlendik.

İskelenin üzerinde düzgün su ve elektrik sayaçları var ama etrafta sorumlu yok. Başka yerde olsa çoktan damlardı; burası epey ehlikeyf bir yer. Ancak suya ihtiyacımız var; baktım musluklardan biri açık, bağlayıp ikmalimizi saptık. Elektriğe zaten ihtiyaç duymuyoruz.
44-20170815_Limnos_Mondros_Limanı.jpg

Ertesi sabah ben çıkıp ekmek fırını aramaya başladım. Adalarda hiç fırına rastlamadık; ekmeği hep pastaneler satıyor. İnsanlar ekmekten ziyade pasta kurabiye türü şeyler alıyorlar. Neyse bende epey yürüyüş yapıp içerilerde pastaneye ulaşabildim. Yol üzerinde devasa bir kilise var; bu küçük yerleşime iki numara büyük gelecek cinsten; devasa bir yapı. Dönerken, geldiğim yoldan dönmek yerine farklı yollar tercih ederim; yine öyle yaptım. Tam tepe noktada askeri birlik var; etrafında fotoğraf çekilmez levhalarıyla. Sokak aralarından inerken eski taş ve harabe binalarla karşılaştım. Yön duygum epey gelişkindir, bir şekilde hislerimle doğru istikameti bulabilirim; nihayet sahile indim. Bir kafeterya var; Myrina otobüsünü sordum, günde iki gidiş iki de geliş varmış; saatleri bize uymadı. Bir taksi ile anlaştım, sadece gidiş için 30 euro'ya götürecek bizi.
45-20170815_Limnos_Mondros_Sahil.jpg

Tekneye dönüp kahvaltımızı yaptıktan sonra hazırlanıp kafeteryaya gittik. Taksi için pazarlık yaptığım adama bizim 5 kişi olduğumuzu görünce, tutturdu iki taksi tutmanız lazım; aksi halde polis ceza yazar dedi. İki taksi 60€; bir de dönüşü var; vazgeçtik. Zaten Gümrüğün tekneyi görmeden çıkış yapması da bir ihtimaldi. Mondros’da Liman Polisi olsa idi hallolurdu da görevli memur da olmayınca biz bu plandan vazgeçtik. 

Tekneye döndüğümüzde karşıdaki teknenin sahibi gelmiş; hemen su parasını kime ödeyeceğimi sordum. Meğer musluk bu Kaptana aitmiş; ödeme teklifim çok hoşuna gitmiş; o da bana teşekkür etti.



Limnos- Mondros   : 20170816 - Çarşambaı – 13:00  
Limnos- Myrina     : 20170816 - Çarşamba – 16:30
Mesafe : 20 Mil
Yelken : 02° 50’      Motor :02°50’

Mondros’da toparlanıp avara olduk. Koydan çıkarken 1915 Çanakkale savaşı için koyu dolduran İngiliz ve Fransız gemilerin hayal ettim. Hedeflerine ulaşamadılar neyse ki.

İstemeye istemeye Myrina’ya yollandık. İki gündür botu teknenin arkasında çekiyoruz. Bu da süratimizi 1 mil kadar düşürüyor. Bir de teknenin zehirlisi ikinci yılında; o da performans kaybı oluşturuyor. Oratlama süratimi 5 mil.

Gümrük ve Polis 16:30 gibi kapatırlar, motoru epey sıkıştırıp; 16:15 gibi Myrina limanına giriş yaptık; bu defa şans eseri rıhtımda bir teknelik yer bulduk. Hemen baştankara bağlanıp; tam karşımızdaki Liman ve Gümrük Polisine apar topar evrakımla başvurdum ve son dakikalara yetişip çıkış işlemlerini başlatabildik. Meğer burası nöbet sitemini de takip ediyormuş. Ne de olsa çok hareketli bir liman. Evrakımızı teslim ettim; Transitlog’u teslim aldılar. Ertesi sabah erken çıkacağımızı söyleyince pasaportlarımızı da alıkoyup, 22:00 gibi teslim almak üzere tüm mürettebat ile gelmemizi istediler.
46-20170816_Limnos_Myrina_İskelesi.jpg

Vaktinde ulaşmanın ve yer bulmanın rahatlığı ile havuza serildim. Baktım sahilde  alargadaki bizim eski komşu bana el ediyor. Bu defa iskelede sohbet etme imkanı buldum.72 yaşlarında, mesleği ziraat mühendisi bir denizci. Teknesinin egede beğendiği bir marinada bırakıyormuş; sonra müteakip senede de gelip gezmediği koyları geziyormuş. Bu sene kuzey Egeyi hedeflemiş. Bana, teknenin demirinin uzaktan kumandası var mı dedi; ben de dümen üzerinde bulunduğunu söyledim. Elinde bir kutu bana vermek istiyor; kendisinin ihtiyacı yokmuş. Ben de bir şekilde satmak istiyor zannettim. Geçenlerde bir Türk Yelkenci komşusu ona camdan küçük biblolar hediye etmiş. Bu hediyeleşme onun da çok hoşuna gitmiş. Meğer o da bana geçenlerde botta düştüğünde yapdım etmemizden çok etkilenmiş; bu uzaktan demir kumanda aparatını hediye etmek istiyor. Ben de bir defa benim var ve ihtiyacım yok deş bulundum; gitti canım hediye.

Limanın hemen üzerinde bir Kale var; akşam üzeri insanlar oluk oluk oraya gidiyorlar; akşam güneşinin batışını orada seyredecekler. Biz de topalrlandık gidiyoruz. Ancak benim benim sol diz su koyverdi. Daha önce ağrılar başlamıştı zaten biraz da zorladık herhalde ağrısı büsbütün arttı. Fırsat bulmuşken Myrina’nın en gezilebilecek yerini ve akşam güneşini de kaçırmak istemiyorum. Topallaya topallaya kaleye çıktık. Ama sonra dönüşümüze kadar ağrısını çektim. Dönüşte MR çekildi; meğer menüsküs yırtılması varmış. Bir de dizin arka tarafında baker kisti çıktı.
47-20170816_Limnos_Myrina_Kalesinden_Liman.jpg

Kalenin manzarası harika; kasabanın ve batan güneş manzarasının bol bol fotoğraflarını çektik. Akşam yine çarşı ve dondurma keyfi. Saat tam 22:00’da Liman Polisine gittim. Bu defa mürettebatı görmek istemediler. Zaten limanda dolaşıyorlar, gelip giden tekneleri takip ediyorlar. Bizim tekne de tam Liman Polis binasının önüne denk geliyordu. Yalnız ertesi sabah erkenden ayrılmam için tenbih ettiler.



Limnos- Myrina    : 20170817 - Perşembe – 06:15  
Limnos- Chavouli : 20170817 - Perşembe – 10:30
Mesafe : 19 Mil
Yelken : 04° 15’      Motor :04°15’

Artık elveda Yunan adaları deyip sabah namazından sonra botu toplayıp, Myrina’dan avara olduk. Artık Türkiye’ye dönüyoruz. Myrina koyundan çıkıp Kuzeye doğru dönüşe geçtik ama Mondros koyu önlerine geldiğimizde tam kafadan 40 Kt rüzgarı görünce, mürettebatın da muhalefeti ile tekrar Mondros koyuna girip FreshWater veya Chavouli koyuna demirimizi attık. Burası sütliman. Cosmote internet kartımızın 10 GB.lık kotasından 500MG kalmış; lazım olur diye çocuklara kullandırmıyorum. Onların da yapacak birşeyleri yok bari denize girelim deyip suyu tercih ediyorlar. Küçük oğlan fıorsat bulup hemen kendini sulara atıyor ve yorulana kadar sularda kalıyor; tam bir su kuşu. 5mt cam gibi suda denize düşen paspası çıkarttık, bol bol yüzdük.

Meğer bu koy da turistik, meşhur bir yermiş. Epey genişçe koy, tenha uç bölgeleri var. Kıyıya yakın 4-5 metre suya demirliyiz. Yamaçlardan kekik kokuları geliyor.  Hanım, yamaçlardaki kaktüslerden ve kokusu gelen kekiklerden istedi ama botumuz askıda olduğu için çıkıp, toplayamadık.

Son iki senedir kıçtaki güneş paneli platformunun ayaklarını güçlendirdim; makara sistemi kurup artık botu buraya asıyorum. Çok da pratik oluyor. Eskiden direk önüne ters yatırıyordum; ancak indirip bindirmesi çok güç oluyor. Bir de sert havalarda ön tarafta çapariz veriyor. Böylesi güzel oldu. Makara sistemini daha bir iyileştirirsem, indir-bindiri daha da pratik hale gelecek. Bot Motorunun zaten sancak kıç pulpitte yeri var. Onu da makara sistemi ile bota indirip bindiriyorum; çok pratik oldu. Bazı Reislerin, yelkenli teknelere bu güneş paneli platformunu yakıştıramadıklarını duyuyorum ama bana kalırsa çok pratik. Bütün teferruatı üzerine toplayarak ayak altından kaldırıyor.

Tatilimiz bitiyor ama yapacak bir şey yok, hava oldukça yüksek; meteoroloji ertesi gün için biraz düşecek gösteriyor; alargada geceleyip, yarını beklemek durumundayız. Bizden başka tekne yok etrafta.
48-20170817_Limnos_Mondros_Chavouli_Koyu.jpg




Limnos- Chavouli              : 20170818 - Cuma – 06:15
Çanakkale Belediye Marina : 20170818 - Cuma – 23:15  
Mesafe : 64 Mil
Yelken : 17° 00’      Motor : 17° 00’

Tatil bitti, dönüş başladı. Rüzgar kafadan, sallantı çok; kafayı açıp sıkı bir orsa ile Bozcaada’nın kuzeyini ancak tutturabildik. Karayer adaları ile Bozcaada’nın arasından geçtik ama bu bölgede alabildiğine çok sığlıklar var, dikkat gerekiyor.

Kumkaleye kadar motor ile 4kt.lar ile seyrettik. Kumkale-Çanakkale arasında geceye kaldık, Chartploter ve Oncourse yardımı ve sürekli 360derece etrafı tarassut ederek gece yarısına yakın Çanakkale marinaya bağlandık. Gemiler de bizim gibi akıntıdan korunmak için mümkün olduğu kadar kıyıya yakın seyir yapmak istiyor. Bir bakıyoruz arkamızdan gelen gemi bize yetişmiş ve üzerimize üzerimize geliyor. Bir-iki defa geminin kaptanının gözüne ışık tutarak niyetimi karşı tara aktardım.
49-20170818_Çanakkale_Boğazı_Girişi_Kumkale.jpg

Yorucu ve iyi bir gece seyir tecrübesi oldu bizim için. Ancak bu yorucu seyahatler bize uzun yol mu yoksa kısa yol ama daha fazla deniz mi sorusunu sordurdu hep. Sanıyorum önümüzdeki yıl tatili için bu tecrübelerimiz ve kendimize sorduğumuz bu sorular tatil planımızın şekli ile ilgili önemli ipuçları olacak.


Çanakkale Belediye Marina : 20170819 – C.tesi – 14:00  
Şarköy                                    : 20170819 – C.tesi – 23:59
Mesafe : 46 Mil
Yelken : 10° 00’      Motor : 10° 00’

Aslında gece yapılabilecek Sağlık, Polis, Gümrük, Liman işlemleri ertesi güne kaldı; ertesi günde bitmesi öğleyi buldu. Prosedür, haddinden fazla uzayınca görevlilere epey sitem ettim. Giriş ve Çıkıştaki uzun işlemler ve vakit kayıpları, 15 günlük tatil için bu kadar vakit harcamaya değermiydi sorusunu sordurdu kendimize. Ancak elbette bizim ilk yurtdışı seyatimizdi bu; onun tecrübesi olarak kabul edersek ilk sefer için göze alınabilir belki.

 Gece Çanakkale Marinaya geldiğimizde Büronun önüne baştankara olduk. Yorgunluğumuz had safhada; hemen istirahate çekildik. Ertesi sabah erkenden kalkıp, işlemleri hızlıca biterebilmek için Büro personelinin peşine düştüm. İşlemleri başlattık ya bu defa da Sağlık Kontrolü için Nöbetçi Memuru bekliyoruz.
50-20170819_Çanakkale_Marina_Gümrük_Giriş_İşlemleri.jpg

Sağlık Memurunu bekleme esnasında Marinadaki komşu teknedeki Mürettebat iki arkadaşın didişmelerine şahit oluyoruz. Neyse sonunda tanıştık; bunlar  altmış küsur yaşlarında eski çocukluk arkadaşları. Birisi Almanya’dan, Arkeolog Nurhan Ergünel; çocukluk arkadaşı da Bülent Reis. Bu iki matrak Reisin 1977 yapımı S/Y Jojomia isimli Rasmus35 ile seyahat öykülerini ve didişmelerini dinlemek iyi geldi :) Meğer yabancı Bayraklı tekneleri ile birkaç gün önce çıkış yapmışlar; motor arızası sebebiyle geri dönmüşler. Onların giriş işlemleri bizden önce bitti, tornistanla çıkarken palamar botunun halatını pervaneye dolamaları ve birbirlerini suçlayarak tekrar dönüp bağlanmaları bir alemdi. Hoş o çıkışta bizim tekneyi kollarken ben de bacağımı incittim ya neyse.

Çanakkale marina poyraza açık, rüzgar tekneyi iskeleye yapıştırıyor. Marina içinde manevra alanı da çok dar; palamarsız, hele de tornistan ile ayrılmak çok güç; onun için hava yüksek ise mutlaka palamar yardımı almak lazım.

Reislerin saat 11:00 gibi yola düzülmesinden sonra bizdeki bekleyiş iyice huzursuzluğumuzu arttırdı. Bir an önce işimiz bitse de yola koyulsak diye içim içimi yiyor. Fakat Memurun gelmesi uzuyor da uzuyor. Artık sabır tükendi, Valiliği aradım; Nöbetçi personele sıkıntıyı ilettim. Ardından Nöbetçi Hekim aradı, özür diledi ve bir baktık ki sağlık kontrolümüz yapılmış.  Ardından Gümrük ve Pasaport Polisi işlemlerimiz de bitti çok şükür ve saat 14:00’da palamarlarımızı çözdük. Ver elini Şarköy.

Nara Burnunun geçince genelde Trakya kesimine geçeriz, yine öyle yaptık; Akbaş Burnu fenerini bordalayıp, sahili yalayarak Çanakkale Boğazını tırmanmaya başladık. Saat 18:00 gibi, bu defa iskelemizden Burhanlı köyünü bordaladık; boğazı ortalamak dört saatimizi almış.
51-20170819_Burhanlı_Köyü_Sahili.jpg

İki saat sonra 18:00 sularında da Gelibolu’ya vardık. Çanakkale-Gelibolu arası 22 Mil; ortalama 5,5 mil ile gelmişiz; bu boğaz için iyi bir sürat.

Gelibolu Fenerinin bulunduğu semtte Annem ve Babamın oturduğu ev var; annem dışarı çıkamıyor, bizim geçişimizi görsün diye cundaya büyük bir Türk Bayrağı toka ettim. Bir taraftan telefonla kendisi ile görüşüyorum. Heyecanı, ağlamaları görmeliydini; anne yüreği işte. Tatilin bitmesin ve mesainin başlamasına bir gün var; maalesef bu defa Gelibolu’da duramıyoruz; gün bitmeden mümkün olduğu kadar ilerlememiz lazım.

Rüzgar poyraz ve kafadan geliyor olmasına rağmen neyse ki rahatsız edici seviyelerde değil; yoksa ne mümkün. Gelibolu-Şarköy arası kuş uçuşu 24 mil; rüzgara karşı ortalama 4 mil sürat ile gece 24:00 sularında Şarköy limanına bağlandık. O saatte Balıkçılar ayakta; yanaşmamıza yardımcı oldular. Yanımızda da Güzelce Marinadan bir tekne var. Her ikimiz de ertesi sabah erkenden hareket edeceğiz.

2009 yılında Gülen Martı isimli minik yelkenli teknem ve Eşim ile maceralı bir Gelibolu-Şarköy seferi yapmış; havanın bozması ile Marmara adalarına geçemeden, bir hafta Şarköy limanında mahsur kalmıştık. Mecburiyetten Şarköy’ü ezberlemiştik. Sonra eşim karadan Gelibolu’ya dönmüş, ben de havanın düzelmesi ile tek başıma gerisin geriye tekneyi Gelibolu’ya götürmüştüm. O günleri yadettik.

Şarköy    : 20170820 – Pazar  06:30  
Yeşilköy : 20170820 – Pazar – 23:15
Mesafe  : 85 Mil
Yelken  : 16° 45’      Motor : 16° 45’

Sabah güneşi ile birlikte Şarköy limanından avara olduk, hava mutedil ama kafadan dalga alıyoruz. Biz ayrıldıktan 3-4 mil sonra Eriklice Burnuna yaklaşırken baktım, bizim komşu da avara olmuş, arkamızdan geliyor. Onda 43 HP motor var; muhtemelen bizim 27 beygire yetişir. Nitekim Mürefte önlerinde bizi yakaladı; her ikimiz de mümkün olduğu kadar kıyıdan vurduk; Uçmakdere’ye doğru kıyı seyri yapıyoruz. Şarköy-Hoşköy arası 12 mil civarı, ikibuçuk saatte gelmişiz. Açığa nazaran kıyılarda akıntı daha az; yukarı tırmanırken kıyı seyri avantaj sağlıyor.
52-20170820_Hoşköy_Feneri.jpg

 Mürefte ve Hoşköy önleri nispeten sığlık ama Uçmakdere bölgesi kıyıları alabildiğine derin; yer yer kıyıya birkaç gomina olmasına rağmen 90 metre derinlikler görüyoruz. Şimdi Navionics haritadan bakıyorum da Hoşköy-Kumbağ arası derinlikleri gösteren münhani çizgileri alabildiğine yoğun, aralıklar o kadar dar ki çizgiler birbirine yaklaşarak simsiyah bir hat oluşturmuş görünümünde. Kara tarafı zaten Uçmakdere; yamaç paraşütü ile ünlenmiş bir bölge. Yüksek dağlar sahilde aynı eğimle deniz tabanına doğru devam ediyor. 

Bu sahilde Tekirdağ Körfezine çıkmadan önce küçük ve güzel bir koy var, Dut Limanı. 2000 yılında İstanbul’dan aldığım Gülen Martı’yı tek başıma denizden Gelibolu’ya götürürken burada mola vermiş ve güzel bir deniz keyfi yapmıştım.

11:00 sularında Dut Limanını bordaladıktan sonra biz doğrudan 24 mil mesafedeki Marmara Ereğlisi’ne rota tutarken Şarköy’deki komşu teknenin Tekirdağ Körfezini de kıyadan dolaştığına şahit olduk. Ancak sürati oldukça iyi ki bizden önce 16:00 sularında Marmara Ereğlisi’ne vardı bile. Bizim ortalama süratimiz 5 mil oldu.
53-20170820_Tekirdağ_Dut_Limanı_Önleri.jpg

İşte o an, büyük motorun kıymetini anladım; demek ki büyük güç iyidir; lazım olduğunda kullanırsın; ihtiyaç yoksa düşük devirlerde yine ekonomik seyredersin. Tekne ararken 30 feet Egeyat marka bir tekneye talip olduğumda motorunun 14 HP Yanmar olduğunu görmüştüm. Reisi, bu yelkenli tekne, ben daha büyüğüne ihtiyaç duymadım, özellikle sipariş verdiğimde küçük motor olsun istedim demişti; ben de ona hak vermiştim. Ama kazın ayağı öyle değilmiş; belki de Reisin satma gerekçesi buydu, bilinmez. Keşke 34 feet teknemin motoru da bir tık büyüğü olsa imiş diyorum şimdi. Nasıl ki teknenin çapası için önerilenin bir üstü olsun diye tavsiye olunur ise, motor ve benzerleri için de sanki bu tavsiye uygun olacaktır. Kullanmadığın güç, denizde elinin altında, hazır ve nazır bulunsun; ihtiyaç hissedersen kullanmak paşa gönlüne kalsın.

Marmara Ereğli-Büyükçekmece/BabaBurnu arası 26 mil; yazları günler epey uzun, 20:00 sularında akşam ezanı olup, hava kararıyor. Kumburgaz önlerinde hava kararmaya başladı, sonrasını karanlıkta devam ettik. Ambarlı önlerinde yoğun gemi trafiği var; neyse ki bildiğimiz alanlar.

Bir gün öncesinden Yeşilköy Barınağına telefon etmiş olmama rağmen, yaklaşırken bir kere daha arama ihtiyacı duydum; iyiki de aramışım, aklıma gelen başıma geldi; benim bağlandığım yerde bir tekne hala bağlıymış. Komşu Nuh Reis sağolsun uğraştı didindi de beton iskelede geçici yer ayarladı. Yoksa yorgun argın o saatte epey sıkıntı yaşayacaktık. 23:15 sularında Limana sağ sağlim bağlanarak seferimizi tamamlamış olduk. Nice kazasız belasız seyirlere.

Son söz; bu seyahatteki maksadımız, lezzetlerden şükür çıkarmaktı, çıkardık; Aile fertleri ile güzel anılar biriktirmekti; biriktirdik…    


GENEL DEĞERLENDİRME :

Seyir Defterime baktığımda, bu seferde 581 mil yol yapmışız. Bu seyirde 120 saat Motor kullanmışız. Bunun 100 saatinde Yelken kullanmışız. Bakıyorum da biz sadece yelken ile çok az seyahat ediyoruz. Genel olarak Cenova + Motor seyri tercih ettiğimizi farkettim. Orsada 30 dereceye kadar kullanabildiğim Cenova yelken dalgalı denizlerde teknenin stabilitesini de sağlıyor.  

Ana yelkene her ne kadar bilyalı arabalar taktırsam da kullanmak meşakkatli oluyor ve azami dikkat gerektiriyor. Özellikle yüksek dağların bulunduğu kıyı seyirlerinde sıkça civarnalara maruz kalınabiliyor; bu durumda teknenin yatması daha fazla olacağından seyir konforu da kaçıyor. Dolayısıyla, ailece yaptığımız seyirlerde genel istek üzerine ana yelken açamıyoruz maalesef.

Gelelim asıl soruya; kısa yaz tatillerinde uzun yol, daha az deniz mi; yoksa, kısa yol, daha fazla deniz ve alarga hayat mı? Bu kış döneminde bu soruyu ailece kendimize sorduk ve bir karara vardık sanıyorum. Artık, daha az yol ve daha çok deniz istiyoruz. Sabahları yüzümüzü denize girerek yıkamak istiyoruz. Kısmet ise bu sene, en az Ege adaları kadar güzel olan Marmara Adalarında vakit geçirmeye niyetliyiz. Paşa Limanı alargası Limnos koylarına beş basar. Sonra Marmara Adası en az Taşoz adası kadar güzel ve yeşil. Sırf Karadut dondurması için Marmara Köyüne bağlanılır. Asmalı limanında çırçır böcekleri ile uyanmak gibi var mıdır. Saraylar, Yiğitler, Balıklı, Ekinlik, Koyun ve Mamalı Adaları; biraz insan görmek istersek Erdek ve Avşa, daha neler neler.

Ne demiş Denizci Üstadlar,“Denizcinin demir attığı yer, evidir.” Sonra, “Hayatı düşleyeceğine, hayallerini yaşa.”  Bekle bizi denizler; Allah ömür, sağlık ve sıhhat verirse, geliyoruz...

2 yorum:

  1. Allah selamet versin. Çok güzel bir gezi olmuş.Selametle... Vehbi Kara

    YanıtlaSil
  2. Maşallah Hulisi bey tebrik ederim sizi ve ailenizi örnek bir aile. Marmara seyehatinizide heyecan ile bekleyeceğimiz "pruvanız neta rüzgarınız kolayına olsun"

    YanıtlaSil