TEKNEMİZ :
Teknemizin ismini belirlerken iki kriterimiz vardı;
kısa olsun ki bordaya sığdırması ve yazması kolay olsun ve derin bir de mana
ifade etsin.
Mevlâna’nın kıymetli dostu Şems-i Tebrizi, “Hayatta olabileceğiniz en güzel yer, bir
DUA'nın içinde yer almaktır.” der.
Arabalarımda plaka seçme imkanım olmadı hiç, ama
olsa idi herhalde ortasında DUA kelimesi olmasını isterdim. Tekneyi aldığımda
bu fırsatı bulunca hemen Denizcilik Müsteşarlığının Tekne İsim Talebi
ortamından “DUA” isminin tescilini kontrol ettim; ne yazık ki kullanılmış.
Ancak böyle durumlarda tekne isimleri rakamlarla türetilebiliyor; evet iki
karakter uzayacaktı ama daha da bir anlam yüklenecekti üzerine; “DUA-1”, böyle girdi ailemizin hayatına; çok da iyi
oldu. Neticede bir hayal gerçekleşmişti. Rus pazarından alınmış Lastik Bottan,
Fiber kayığa, oradan 4,25Mt.lik Yelkenli/Motorlu/Kürekli Rota Martı’ya ve en
nihayet Jeanneau Sun Odyssey 34.2 Yelkenlisine.
Hele Rota Martı ile çok güzel günlerimiz geçti.
İstanbul-Gelibolu ve Gelibolu-Marmara Adası seyahat öyküleri http://sygulenmarti.blogspot.com.tr/
isimli bloğumuzdan okunabilir.
Yine Şairin “Ve
bir gün kendini, DUA'nı yaşarken bulacaksın…“ dediği gibi DUA’mızı yaşamaya, DUA’mızda yaşamaya başladık.
Teknemizin özellikleri ve felsefesi şöyle…
MÜRETTEBAT :
Günümüzün aile fertlerinin yaşantısı, ev-iş-okul arasında
dönüyor. Baba akşam eve geç geliyor, çocuklar odalarında ders çalışıyor. Hatta
hafta sonları dahil kurslar vs. aile fertlerinin birbirlerini görmeleri,
beraber etkinlik yapmaları ne mümkün.
Yaz
tatillerinde daha çok yüz yüze vakit geçiriliyor; beraber etkinlikler
yapılabiliyor. Mürettebatımızın da tatil hedefinde, bu birlikteliği
arttırabilmek adına, tekne tatiline meyilli olmaları, Reisi elbette
sevindiriyor.
Dolayısıyla
Tekne Reisi olarak bendeniz Hulusi Gülen, kış aylarını, müteakip yılın seyahat
planlarını yapmakla geçirip, nihayetinde planlarımız gerçekleştirmiş olmanın
şükrünü yaşıyorum. Bir Hâk dostunun, “Lezzeti
şükür için istemek gerekir.” dediği üzere; biz de lezzeti istedik, aldık ve
şükrettik. Dua niyetine olur İnşaallah.
Günler
çok hızlı geçiyor; ailece anı biriktirmek bir başka hedefimizdi; çok şükür
alabildiğine anılarımız oldu. Bunları fotoğraflarla tespit ettik.
SEYİR HAZIRLIĞI :
Seyir
hazırlığı denince akla hemen bir Kontrol Listesi gelmelidir. Çünkü, “Hatırda kalmaz, satırda kalır.” ve “Söz uçar, yazı bakî kalır.” O nedenle
Kontrol/Yapılacaklar Listesi önemlidir. Biz de geçen kış ve ilkbaharı hep bu
listenin eksiklerini tamamlayarak geçirdik.
Yazın sıcak günlerinde Buzdolabı teknenin olmaz ise
olmazlarındandır. Buzdolabı ilkbaharda su koyverdi. Yaza girerken ustaların
yanına yaklaşılmıyor. Bir marinci ustaya verdiğim buzdolabı motorunun peşinden
bir-iki hafta koştum. Nihayetinde kartında çatlak varmış onu halletti. Bu
defada yerine montajı için zaman bulamıyor, artık sabrım taştı, elinden buzdolabının
motorunu alıp, bir kara buzdolapçısına taktırdım. Marinci usta da
mahcubiyetinden kart tamiri için para almadı.
Cenova Yelkenin güneşliği yıpranmış, ana yelkenin lazybag
torbası fermuarı dağılmış, Serpinti Körüğünün mikası artık önümüzü
göstermeyecek kadar şeffaflığı gitmişti. Bütün bunların halledilmesi için makul bir fiyat ile Topkapı’daki bir
Yeklenciye verdim. Bir de üzerine Ana Yelken Arabası ilave olunca epey bir
masrafa girmiş olduk. Yelkenler kışın Yelkencide kaldı, tamir edildi, yıkandı,
depolandı. Bahar geldiğinde de yerine takıldı. Yelken arabaları çok pahalı idi
ama neticesinde çok da memnun kaldım; zor basılan, zor mayna edilen ana yelken
artık, oluğunun içinde şıkır şıkır çalışıyor. Ne var ki fermuardan pek memnun
kalmadım, pupa kenarını kapalı bitirmiş ama kısa bırakmış; camadan halatları
kasıp hemen kopmasına sebep oldu. Bakalım bu kış lazybag torbasının fermuarına
bir tamir daha gözüküyor. Aslında imalat hatası garanti kapsamına girmesi
lazım.
Şükür ki bu arızalar dışında başka arızam yoktu;
diğerleri hep ikmal mahiyetinde. Eh birazcık da elimizden tamir/bakım geliyor.
Örneğin sezon başı Yanmar motor bakımını kendim yapıyorum. Bu yıl da öyle oldu;
motor/şanzıman yağları, filtreler, impeller, kayışlar hep tarafımdan değişti.
Üstelik vakti dar ustalardan çok daha ihtimam göstererek yapıldı bütün bunlar.
Örneğin, impeller’ın yatağında oluşan bolluk farkedilip, oranın alüminyum levha
ile boşluğu alındı.
Teknelerin en kötü iki yılda bir karaya alınması, altı
kontrol edilip, zehirli vurulması icabedir. Benim bu ikinci yılım; ancak altı
son derece kirli. Geçen yıl yerli bir zehirli kullanmıştım, hiç memnun değilim
neticesinden. İkinci yıl alt temizliğini de çok yorucu olmasına rağmen genelde
ben yaparım. Ancak bu defa vakit daraldığından bir dalgıca yaptırdım. Büyük
temizliği yaptı ama gene de bana işler kaldı. Artık koylarda çocuklar yüzme
keyfi yaparken ben sürekli dalıp dalıp alt temizliği ile uğraşıyorum. Bunun
için bir tüp takım tedarik etmem lazım; önümüzdeki yılın planı içinde artık.
Tabii bazı hazırlıkların mümkün olduğu kadar erken
bitirilmesi gerektiği gibi bazılarının da son gün yapılması uygun olur. Bu
“Kumanya” başlığı altındakiler için geçerli bir kaide. Üstten kapaklı 12V
Buzdolabımızın aldığı ölçüde son gün kumanya tedariki yapıldı.
Tam burada Denizci Üstadların şu sözlerini
hatırlamak lazım; “Denizcinin hayatının %50'si meşakkat, %40'ı endişe, %10'u da
keyiftir.”
Bir de evlilik için söylenen bir söz vardır ama ben
onu biraz değiştirdim, “Denizcilik,
Keçiboynuzu yemek gibi birşeydir; üzerindeki balları bulabilmek için koca bir
odunu yersin.” J
Artık
seyire, yoksa keyife mi desek; hazırız.
Madem
öyle burada yine bir Hâk Dostunun, “Helâl
dairesi, keyfe kâfidir.” sözünü de yadetmiş olalım.
SEYİR DEFTERİ :
Yeşilköy - 20170731 - P.tesi -
06:15
Mürefte - 20170731 - P.tesi - 19:00
Mesafe : 73 Mil
Tekneye bir gün önceden gidilip, yerleşilir. Son
ikmalleri ve temizliği yapılır; ertesi sabah da erkenden yola çıkılır. Nitekim öyle oldu;
sabah namazı sonrasında yola koyulduk. Yeşilköy-Marmara Adası mesafe 54 mildir;
genellikle ilk uğrak yeri Saraylar olur. Biz de oraya niyetli idik ama uygun
rüzgar bulunca devam ettik.
06-20170731_Yeşilköy_Limanı_Çıkış |
Mürefte
Limanı güzeldir fakat hem şehir dışındadır, hem de çok rüzgar alır; onun için
sevmeyiz. Ne var ki gecikince, bir de dümende ağırlık ve gıcırtı hissedince,
mecburen buraya yöneldik. Rüzgar 20-25 knot bandında kalmasına rağmen ana kara
ile Marmara adası arası çok çalkantı yapar, rüzgar huni gibi bu bölgeye girer
ve buralarda denizi çamaşır makinasına döndürür. Yine öyle oldu; Mürefte’ye
girmeye karar kıldık.
Eğer Poyraz ise hava, Limana girişte tam karşıya Kuzey-Doğu
rıhtımına bağlanmak uygun olur. Güney-Batı rıhtımı boştu ama tekneyi rıhtıma
yapıştıracak kadar rüzgar alıyordu liman. Onun için karşı kıyıya yöneldim.
Sağolsun benden önce gelip yanaşmış bir reis el telsizi ile yönlendirmeye çalışıyor.
Benim sabit telsiz kamara içinde; onun için inip çıkıp cevap veremem. Artık
sesle haberleşmeye başladık. Hemen yanına baştan kara bağlandım. Hassas birinin
yeri imiş; neyse komşu Reis arabuluculuk yaptı da Liman Sorumlusu o gece gelme
ihtimali olmayan teknenin yerine bizi kabul etti. Hava yüksekliğinden hoş
ertesi gün de çıkamadık ya. Halbuki memleketimiz Gelibolu’ya bu kadar
yaklaşmışken. Neyse daha ilk günlerden dalga ile boğuşup, mürettebatı ürkütmeyelim.
Serbest gün dümende tespit ettiğim ağırlaşmanın sebebini
anlamak için limanda tekne altına daldım; baktım ki palaya saran bir şey yok.
Sonra WİM’deki ustamız Tom’u aradım. Bağlantıları kontrol et, sonra baş WD40’ı
yola devam dedi; aynen de uyguladım. Önümüzdeki sezon palanın delrin burcunu kontrol
eder, gerekiyorsa değiştiririz dedi.
07-20170801_Dümen_Mekanizması |
Akşamında
minibüsle bir Şarköy seyahatimiz oldu ki Allah korudu. Meğerse Şoför gündüz ilk
defa kayınpederinin zeytinlerine göztaşı atmış bir acemi. Gözler filan yemyeşil.
Bir de ilaç dokunmuş, sarhoş gibi hareketler yapıyor. Minibüsü haldur huldur
bir sürüyor ki, canımız burnumuza geldi. İkaz ede ede sağ salim tekneye
dönebildik.
Bu seyahatten bir hafta önce Marmara Bölgesinde çok
şiddetli yağmur ve dolu yağmıştı. Hatta Yeşilköy’deki bazı ahşap eski
teknelerin bordosunda 10-15 santimlik delikler açıldığına şahit olduk. Bize yol
gösteren Reisin Egeyat 42DS, çift motorlu (ilk defa yelkenlide çift motora rast
geldim, ilginçti) yelkenlisi sancağımda; hoş-beşten sonra Saroz körfezinde bu
sağanağa yakalandıklarını, teknelerini karaya oturttuklarını anlattılar. Reisi
bilmiyorum ama ikinci kaptanın bir daha denize çıkacağını zannetmiyorum; o
derece dertli anlatıyordu maceralarını.
Maalesef
ki ismini hatırlayamadığım bu Reis’in ilginç bir uygulaması var; Türk bayraklı
teknesinde pupasında bir Türk Bayrağı asılı; ilave bir de sancak gurcatasına
asmış. Buna gerek yok, ancak yabancı sularda ilgili ülkenin bayrağı sancak
gurcataya asılır filan dediysem de ikna olmadı; asmaya devam etti. Aslında tecrübeli
bir Reise de benziyordu?
08-20170801_Mürefte_Limanı.jpg |
Mürefte - 20170802 - Çarşamba – 06:40
Gelibolu - Hamzakoy - 20170802 –
Çarşamba - 13:00
Mesafe : 32 Mil
İyi bir havada Yelken-Motor Öğle üzeri Gelibolu’ya
vardık. İlk iki gün tam tatil havasına girememiştik. Gelibolu’nun en güzel
denizi Hamzakoy’da alargada demir atıp, güzel bir deniz sefası yaptık.
Çocukluğumun geçtiği Hamzakoy’da epey zamandır yüzmemiştim.
09-20170802 _Gelibolu_Feneri.jpg |
Karadeniz sahilini gezdikçe, Marmara Adası ve Kapıdağ
yarımadasındaki köylerin limanlarını gördükçe hep hayıflanırım. Osmanlının ilk
tersanesinin kurulduğu, uzun bir süre Kaptan-ı Deryalığının bulunduğu
Gelibolu’nun, küçücük bir barınağı bulunmaktadır. Bu tarihi barınak, lodosu
doğrudan içine alır ve kuvvetli lodoslarda hep birkaç tekne batar. Benim
çocukluğumda eskiden İstanbul’da başlayan aşağı yarışlarının ilk etabı hep
Gelibolu olurdu. Ama o zamanda dahi tekneler hep üst üste bağlanırdı.
Şimdilerde artık organizatörler liman yoksunluğundan çok istemelerine rağmen
Gelibolu’yu atlayıp, Bozcaada’yı ilk etap sonu olarak belirliyorlar. Yazık.
Tarihi Balıkçı Barınağında yer olmayacağını bildiğimden,
seyahate çıkmadan bir müddet önce, yeni kurulan Balıkçı Kooperatifindeki
arkadaşları arayıp yer sormuştum. Onlar da zor ama bulmaya çalışırız demişlerdi.
Sağolsunlar, seyahatte olan bir teknenin yerini ayarladılar. Ama sığlık
bölgede; 1,8Mt. Salma ile korka korka girdim, neyse kurtardı; Yelkenci Kahvesi
önüne baştankara olduk.
10-20170805_Gelibolu_Limanı_Yelkenci_Kahvesinde.jpg |
Malum,
felsefemiz baştankara olmak. Teknenin yaşam alanı denize bakıyor ve belli bir
mahremiyet sağlıyor; böyle çok rahat ediyorsunuz. Tabii kol kuvvetine dayalı,
20 Kg.lık Admiralty Çıpayı ve ucundaki 5 mt.lik zinciri atmak ve toplamak
Reisin pazularına bakıyor.
11-20170805_Gelibolu_Limanı_Dua-1_Baştankara.jpg |
Teknemiz
Pazar gününe kadar burada bağlı kaldı. O arada biz Mürettebat Delikanlılar, köyümüze
gidip, Fidanlığın otlarını biçtik. Dededen, Babadan gelme bir merak var bende;
bir fırsatını bulunca meyve fidanı dikerim. Meyvelik bahçeleri de çok severim.
Nitekim, 2004 yılında, ticari maksatlı 20 dönüm araziye Kiraz ve Kayısı
dikmiştim; yıllar sonra ağaçlar 3-4 adam boyu oldu ama bir türlü randımanlı
meyve vermeyince bir gün Babam ben yokken dozeri araziye sokmuş, hepsinin kökletmiş.
Fidanları dikerken meyveleri için arazinin kenarına TIR yanaştırırız diyorduk;
odunları için TIR yanaştırdık. Kısmet işte. Ticari olarak hayallerim
gerçekleşmedi ama amatörce merakımı devam ettirmek gayesi ile 2017 yılı
Sömestresinde evin arkasındaki 3 dönümlük araziye çoluk-çocuk “torunlarımıza
yatırım” diye her çeşit fidandan ikişer-üçer adet diktik. Sonra da sulamak için
damlama teşkilatı kurduk. Ne var ki alabildiğine ot bastı. Tatile çıkmadan önce
ot temizliği için Babama söz vermiştim. Bu maksatla, Stihl FS750 motorlu
tırpanı youtoube’da seyredince kolay
oluyor bu işler diye siparişini vermiştim; alet Kargo üzerinden Gelibolu’ya
benden önce ulaştı. Meğer öyle göründüğü gibi kolay değilmiş; biz üç gün
çalıştık yinede fidanların bir sırası tatil dönüşüne kaldı.
12-20170803_Burhanlı_Fidanlık_Ot_Biçme.jpg |
13-20170804_Burhanlı_Fidanlık_Boğaz_Manzarası.jpg |
Gelibolu : 20170806 - Pazar – 14:30
Çanakkale : 20170806 - Pazar - 18:30
Mesafe : 21 Mil
Yelkenli
tekne ile bayır aşağı gitmek güzel olur. Bayır aşağı dediğim İstanbul’dan
Ege’ye doğru çoğunlukla poyraz eser ve ayrıca akıntılar Ege’ye doğrudur. Bu
yüzden “bayır aşağı”, “iniş” gibi tabirler kullanılır.
Niyetimiz
ertesi sabah erkenden Gümrük Çıkış işlemlerini yapmak ve hareket etmek
olduğundan; bari bir gün önce Çanakkale marinaya intikal edelim,
hazırlıklarımızı biterelim diye Pazar günü öğleden sonra Gelibolu’dan hareket
ettik. Yol üzerinde köyümüz Burhanlı var. Yanından geçerken bizim otlarını biçtiğimiz
arazi parçası görülüyor; eşek tıraşı gibi, üç çeyreğinin otları biçilmiş, bir çeyreği
duruyor. Bol bol fotoğrafladık.
Geçerken
arkadaşlarımıza konum paylaşarak selamlaştık.
18:30
gibi Çanakkale Marinaya giriş yaptık; sancak tarafta sarışın bir tekne üzerinde
bir Reis iş yapıyor, selamlaştık. Yanaşmalar stresli olduğundan, Reis dünyasını
görmez; nereye bağlanacağım, palamar halatları hazır mı, Liman ile iletişim
kuruldu mu, usturmaçalar indirilmiş mi, hazırlık da hazırlık. Ben tanıyamadım
bu yüzden, üstelik tekne aldığını da bilmiyordum. Meğerse, eskiden beraber
çalışıp, Şirket Yelken Takımında beraber olduğumuz Ahmet Reis imiş. Yeni işi
Çanakkale’de, Gestaş’ın Gn.Md.Yardımcılığı. Bağlandıktan sonra Genel Müdürü ile
uğradı; epey lafladık. Şirketler Yarışıyor organizasyonu için oluşturduğumuz
bir Yelken Takımımız var; bu etkinlik Ahmet Reisin tekne edinmesine de vesile
olmuş. Bir de deniz ile iç içe Çanakkale’de yaşıyor olmak; başka bir avantaj.
Sürpriz oldu bize.
Bağlandıktan
sonra hemen işlemlere başlatalım istedim ama hafta sonu ne mümkün. En azından
irtibatları sağlamış, ertesi sabah için sözleşmiş oldum. İyi ki İstanbul Deniz
Ticaret Odasından iki Transitlog edinmişim; Çanakkale’de bunları tedarik etmek
için taksi tutup bilmem kaç km. Çanakkale Deniz Ticaret Odasına gitmek
gerekiyormuş.
Zaten
o gece Marinada kalmayı göze almıştık, önemli olan ertesi sabah işimizin erken
bitmesi idi. O akşam SardalYe isimli restaurant’da Çanakkale’nin sardalyesini
denedik ama Mürettebat pek memnun kalmadı. Kılçıklarının çıkartılıp, bol yağda
kızartılan Sardalya’lar ağızda yağlı bir tad bırakıyor. Ardından Babalık’dan peynir
helvası, çay bahçesi ve sahilde dondurma sefası.
Kordon
boyunda malum bir Truva Atı heykeli var. Başrolünü Brad Pitt’in
oynadığı “Troy” filminde kullanılan at heykeli Kültür ve Turizm Bakanlığının
girişimleriyle filmin çekildiği Japonya’dan Çanakkale’ye getirilip, 13.09.2004
tarihinden sergiye açılmış. Heykel çelik çerçeve üzeri fiberglas kaplı.
Yüksekliği 12,4 mt, ağırlığı yaklaşık 12
ton civarı. Biz de eksik kalmasın, Truva atı ile fotoğraflarımızı çekildik.
Ertesi
sabah 08:00’da evrakımızı kapıp, doğru ilk adres Liman Başkanlığı. Memur çok
yardımcı oldu, acemiliğimi anlayıp, Transitlogumuzu bile doldurdu. O arada ben
de Ziraat Bankasına gidip, kişi başı 15 TL.lık Çıkış Pulu ödemesini yaptım. Sonrası
da böyle kolay olacak derken dönüp Gümrük Memurunu beklemeye başladık. Meğer
Gümrükçü gelen bir Gemi için Kepez Limanına gitmiş; bekle Allah bekle. Arada
telefon ediyoruz filan; tamam orada ticaret var, bizimkisi tenezzüh işi,
bekleyelim ama her şeyin de bir haddi var. Oldu mu saat 11:00. Bir de üstüne
Memur tutturdu daha önceki Transitlog’unu görmem lazım diye. Yahu kardeşim ben
bu teknenin yeni sahibiyim ve ilk defa yurtdışına çıkıyorum; nereden bulacağım
eski sahibinin transitlog’unu. Oraya telefon buraya telefon, neyse ikna oldu.
Ardından Pasaport Polisine takıldık. Eskiden yeşil pasaport işlemleri kolay
olurken şimdi yeşil pasaportluların işi zorlaştı; başladık Pasaport Polisinde
beklemeye. Sorular sorular. Araya öğle istirahati girdi ve yine bekleme. Arada
bari suyumuzu ve mazot ikmalini (42lt) yapmış olduk. Neyse sonunda
Pasaportlarımız kaşelendi. Bu defa Taransitlog fotokopisi alınması lazım; Marinanın
fotokopi makinası arızalı; Pasaport Polisi karşıdaki dükkana göndermiyor; siz
çıkış yaptınız, artık Türk topraklarına ayak basamazsınız diye. Elbette
görevini yapıyor da; o zaman çözüm ne? Neyse ki Marinadan yardımcı oldular da
karşıdaki dükkanda fotokopi çekildi; çok şükür işlemler tamam. Tatil mi, eziyet
mi?
İlkokul çocukları gibi toparlayalım, ne
öğrendik bugün :
-
Teknemizle gümrük çıkışı yapacak
isek, iki takım boş Transitlog’u (30*2=60tl) önceden DTO’sından tedarik edicez,
-
Ziraat Bankasına Pasaportlar ile
uğranıp Çıkış Pulu (5*15=75tl) ödenip, kaşeli Makbuz alınacak,
-
ADB, KMT, Bağlama Kütüğü Ruhsatı ve
Tekne Sigortasını hazır edilecek,
-
Transitlog Çıkış Nüshaları
doldurulup Liman Başkanlığında kayıt yaptırılacak,
-
Gümrük Memuru Transitlog işlemini
yapacak (eski Transitlog varsa işiniz kolaylaşır),
-
Sonra Pasaport Polisi Çıkış
Vizelerinizi (Yunanistan gibi bazı Ülkelerde Yeşil Pasaport için Vize
gerekmiyor!) ve Harç Makbuzunuzu/Pulunuzu kontrol edip Pasaportlarınızı kaşeleyecek.
Çıkışa
hazırsınız.
Çanakkale : 20170807 -
Pazartesi – 14:00
Bozcaada-Kaleköy : 20170807 -
Pazartesi - 20:45
Mesafe : 32 Mil
Saat
14:00 gibi ancak avara olabildik. Doğrudan Çanakkale Boğazının karşısına
Kilitbahir’e yöneldik. Boğazı Trakya yakasından akıntı ve cenova takviyeli
motor seyri ile 9Knot’ları görerek
indik. Ortalama sürati 5-6 Knot olan DUA-1 için bu sürat bir rekor. Ortalama
süratimiz 8 knot oldu. Şehitler Abidesini bordalayıp, Seddülbahir’i geçtikten sonra
rüzgar sürekli pruvadan gelmeye başladı ve motor gücü ile ortalama 4knotlara
düştük. Ege’de nereye gidersen git rüzgar hep kafadan gelir derler ya; bize de
Ege hoşgeldinizi, kafadan gelen rüzgar ile yaptı.
14-20170807_Çanakkale_Geçilmez.jpg |
Gelibolu’da
bağlı Heves teknesinin Reisi Ramazan Abiden, Kuzey Ege tiyoları almıştım; o
Kavala’dan girişi tavsiye etmişti. Ancak Çanakkale’den sonra Kavala girişi epey
uzak kaçıyor; yaşayarak öğrendik. Hoş çok da sıkıntı çekmedik ama, yine de
Petunia’nın Reisi Zafer Başkanın dediği gibi saat yönünde tur planlayıp Limnos
adasından başlayıp, Myrina’dan giriş yapmak makulmüş. Hedefimiz Yunanistan’a
giriş için Kavala gümrüğü.
Çanakkale
Gümrük’den çıkış aldığımız için Türk topraklarına da ayak basamayız. Ancak
ailemin bulunduğu mürettebat ile gece seyri de yapamam; böyle durumlarda
koylarda demir atılabiliyor. Biz de Kaleköy Limanı önündeki koyu gözümüze
kestirdik. Artık koyda mı kaldık, hafiften Kaleköy gecelerine de aktık mı
orasını Allah bilir.
Bozcaada-Kaleköy : 20170808 - Salı
- 07:00
Taşoz-Aliki Koyu : 20170807 – Salı - 19:30
Mesafe : 58 Mil
Erkenden
yollardayız. Karşımızda Semadirek Adası. Semadirek Adası bana Dedemi
hatırlattığı için ayrı bir öneme sahiptir. Aslında uğrayıp gezmek istemiştim
ama hem zaman darlığı, hem Adada gümrük bulunmaması hem de sancak baş
omuzluktan sıkı bir poyraz alışımız Adaya uğramamıza engel oldu. Küçüklüğümde
Dedem Köyümüzde Semadirek adasının üstündeki bulutlara bakarak hava tahmini
yapardı; ne zaman üzerinde bulutlar kümelense, yağmur yağacak der ve tahmini
isabet eder, yağmur yağardı. Rahmetli Ninem de Semadirek adasından bahseder;
ona da Dedesi, adayı işaret edip, Adada kürklü, yabani insanların yaşadığından
bahsedermiş. Adanın zirvesi çok yüksek,muhtemelen soğuk oluyordu ve insanları
da korunmak için kürk kullanıyorlardı, bilinmez. Tarih, adanın din adamı
yetiştirme merkezi olarak kullanıldığından bahsediyor. Ayrıca mağaralar,
rüzgardan ses çıkartır; bu sesler saroz körfezi kenarındaki yerleşimlerden
duyulduğundan bahsediliyor. Adayı gezmek isterdim; artık başka sefere, kısmet.
Kaleköy’den
birkaç mil açıldıktan sonra poyraz sancak başomuzluktan gelmeye başladı;
mecburen biz kafayı iskeleye doğru açmak zorunda kaldık. Halbuki o gece Semadirek
adasının koylarında kalırız diye planlıyorduk; olmadı, teğet geçtik. Adaya
yaklaşırken bir ara 46Knot rüzgarı okudum göstergelerde. Rüzgarın açısı müsait
olup, Cenova yelkeni açınca tekne hırpalanmıyor; bu rüzgarda dahi keyifle yol
aldık.
Semadirek yada Samotrake (Yunanca:Σαμοθρακη,okunuşu
:Samothraki), Yunanistan'ın Meriç iline bağlı,
güneybatısındaki Gökçeada'nın
15 Mil, kuzeyinde bulunur. Adada fazla gelir kaynağı olmadığından nüfusu
gittikçe azalmaktadır (1991'de 3083, 2005'te 2300). En yüksek noktası olan 1624
metreye yükselen en yüksek noktası olan Oros Fengari (Ay Dağı) Trakya güney
kıyılarından ve Çanakkale batı sahil şeridinden
kolaylıkla görülebilmektedir. İlyada Destanı'nda da Semadirek adasının
ufuktaki silüetinin bahsi sık sık geçmektedir. Yunanca ismi Trakya Samos'u (Sisam adasının
Yunanca adı) anlamında Samos Thrakis'den gelmiş, Osmanlı döneminde yüksek dağ
silüetine uyumlu bir isimle "Semadirek" şeklinde adlandırılmıştır. Adanın
en büyük yerleşimi Kamariotissa'dır. Semadirek belediyesi ise Fengari Dağı'nın
(Ay Dağı) eteklerinde yer almaktadır. Adadaki çoğu yerleşimin nüfusu binden
azdır. Adanın güneyinde hiçbir yerleşim bulunmamaktadır. Bu, Fengari Dağı'nın
kıyılara dik inişinden kaynaklanır. Adanın en küçük yerleşimi güneybatıda,
Kitada’dır.
16-20170808_Pruvada_Samadirek_Adası.jpg |
Edirne
Vilayet Matbaası Müdürü Şevket Dağdeviren'in yazdığı 1892
tarihli salnameye
göre; Dedeağaç Sancağı'nın Semadirek nahiyesi
ile İmroz arasındaki denizde şiddetli fırtınalar eksik olmaz ve
tehlikelidir. Semadirek ile Enez arası ise tehlikeli sığınaklarla çevrili olup,
süngercilerin anlattığına göre fazlaca mermer sütunlar bulunurdu. Batı yönünde
Kameryonca Limanı, Lodos ve Poyraz havalarda 200 kadar gemi korunabilir.
Diğer iskeleler; Limindi, Kaçaba, Yesiru ve Palapoki’dir. Eni ve Ençe’de çeşme,
Kalyonbel Karyotis’te yemiş bahçeleri, Bizans döneminden kalma mezarlar ile
eski üzüm bağları, Çokalarya harap iskelede eski Yunan’dan kalma çömlek
fabrikaları, Çetyomar Platya’da bir nehir ve Fronidya Tunafet Platanyus Kiryo
Bezo’da içinde sülük olan bir göl bulunur. Kasabanın kalesinin 1430 yılında
Enez kralı Palamid Yes Galetizyu tarafından yapıldığı bir mermer üzerinde
yazılıdır. Adada 1873 yılında çiçek ve 1888 yılında enflüanza salgınları olmuş
ve çok kişi ölmüştür.
Semidirek
planımız suya düşünce batısından geçip, Taşoz adasına çevirdik rotamızı. Giriş
yapmadık malum, yeni hedefimiz dünyaca ünlü Aliki koyu. Yolda, Yunan Balıkçı
teknelerini görüyoruz, torba ağ çekiyorlar muhtemelen, tekneleri yan yatmış,
yanlarından denize halat uzanıyor. Yunan balıkçı tekneleri yüksek bordolu
oluyor; kamaraları bizim gibi önde değil, arkada. Çalışma alanları onların
kamara önünde, bizimkilerinde ise arkada. Bana göre bizim teknelerimiz daha
kullanışlı. Bir dönem otomobillerin hepsi arkadan itişli idi malum; sonrasında
hemen hemen çoğu önden çekişliye dönüş yaptı. Ben de bu tekneleri ona
benzettim.
Taşoz (Yunanca: Θάσος),
coğrafi olarak Kuzey Ege'de ve
yüzölçüm olarak 12nci en büyük Yunan
adasıdır. Bu isim aynı zamanda adanın en büyük yerleşim yeri Taşoz'un da adıdır. Limenas Thasou, "Taşoz
Limanı" olarak da bilinir. Taşoz adasının ekonomisi, zengin ormanlarnaı, Ahşap, mermer ocaklarına, zeytin yağı ve arıcılığa
(bal) dayanır. Turizmde diğer
Yunan adaları seviyesinde olmasa da 1960’lardan bu yana önem kazanmıştır.
17-20170808_Taşoz_Aliki_Koyuna_Giriş.jpg |
Taşoz
adası, hem anakaraya yakınlığı ile hem de genellikle çorak olan ege adalarının
aksine alabildiğine yeşilliği ile ünlenmiş, turistik bir ada. Aliki koyu da
dünyaca ünlenmiş, dünya harikası bir koy. GPS ve Navionic Harita yardımı ile
hedeflediğimiz gibi kolayca koyu bulduk. Etrafı kayalar ve üzerinde bitmiş çam
ormanı ile kaplı, harika bir yer. Müsait yere demir atıp, kendimizi de denize
attık. Bizden başka birkaç tekne var, koyun muhtelif köşelerine dağılmışlar.
Teknelerden biri Çanakkaleli bir karı-koca Doktor Türk; sonra Kavala’da tekrar
karşılaştık kendileri ile.
Aliki
koyunun sırtları kısa süre önce bir orman yangını atlatmış; yola kadar çam
ağaçları yanmış, içler acısı bir görüntü veriyordu.
18-20170808_Taşoz_Aliki_Koyu |
Teknenin
altı balık kaynıyor; birkaç kırıntı atıyorsun; adeta gösteri yapacasına atlayıp
zıplıyor balıklar. Ne hikmet ise olta sarkıtmak içimizden gelmedi. Gece bir ara
değişik bir sinek istilası oldu; eyvah yandık dedik. Hemen bilinen usullerden
kahve yakmak suretiyle sinekleri uzaklaştırmaya çalıştık ama nafile. Sonra
birden dağılıp gittiler; o neydi anlayamadık. Kalsalardı Aliki koyunu bu kadar
güzel hatırlayamazdık herhalde. Havuzluk ve cenovaya asılan hamak sefamız
doyulmazdı.
19-20170809_Taşoz_Aliki_Koyu_Dua1_Alargada.jpg |
Demir
sağlam ancak demirim oynar başlıklı CQR olduğundan güvenemiyorum; telefonda
AnchorLite uygulamasını kurdum. Bu telefon uygulaması, tekne (daha doğrusu
telefon) bulunduğu koordinattan verilen toleransın dışına çıktığında alarm
vererek uykudaki Reisi haberdar ediyor; çok faydalı bir uygulama. Rahatla
uyudum.
Ertesi
gün nefis bir kahvaltı ve yüzme; gidesimiz yok. Karaya da çıkamıyoruz. Suyu ve
yiyecek stoklarımız yerinde ama bu defa çöpümüz birikti; koku da yapacak. Artık
uygun bir formül bulup, çöplerimizi Çöp Bidonuna ulaştırabildik de kokusundan
kurtulmuş olduk. Ama kural ihlali yok!
20-20170809_Taşoz_Aliki_Koyu.jpg |
Bir
ara Aliki Koyunu kanocular istila etti; nereden çıkıp geldilerse, koyun içi
kanolarla doldu. Sonra dinlenip, geldikleri gibi gittiler. Hava sakin olunca
kano ile seyahatta zevkli oluyordur herhalde. Üstelik bisiklet gibi, hem gezi,
hem spor.
20170809 Çarşamba günü tam bir dinlenme oldu,
sadece yüzdük, keyif yaptık.
Taşoz-Aliki Koyu : 20170810 -
Perşembe - 08:30
Taşoz-Limeneria : 20170810 -
Perşembe - 10:30
Mesafe : 10 Mil
DADD
üyesi, Sanda’nın kaptanı Ahmet Reisin bizden önce Kuzey Ege seferine
başladığını WhatsUp gruplarından takip ediyordum. Yine Whatsup üzerinden
haberleşip, Taşoz ile ilgili meşveret etmiştik. Ahmet Reis, Taşoz adasının
Limenaria kasabasını çok sevmiş; bize de tavsiye ediyordu. Ancak bizim önce
Kavala’ya ulaşıp, Gümrük giriş işlemlerini yapmamız lazım. Önce niyetim Taşoz
adasının doğusundan geçip Kavala’ya gitmek vardı; ancak hem Ahmet Reis ile
görüşelim hem de poyraz rüzgarlarının artması sebebiyle Taşoz’un batısından
gitmeye karar verdik.
Saat 08:30’da Vira
Bismillah; hedef Limenaria.Taşoz’un
güney sahilleri oldukça dik kayalıklarla dolu; denize ulaşım kısıtlı. Bu güzergahta
iki mil kadar sonra, yüksek bir
kayalığın üzerinde epey ünlü bir dini merkezleri var; Arhangelos Başmelek
Kadınlar Manastırı.
Yine
bu güzergahta Aliki Koyundan 3 mil sonra Taşoz’un en ünlü turistik
lokasyonlarıdan, Giola bulunuyor. Kayaların içinde doğal oluşum havuz. Denizden
giderken transit geçtik, farkedemedik. Ancak, kiralık araba ile turumuzda da
tepedeki yol üzerinden fotoğraf çekmekle yetindik, toprak ve oldukça yama yoldan
araba ile inesimiz gelmedi. Ancak çok şey kaçırmışız. Artık bir dahaki sefere
mi desek?
5,5
mil sonra Taşoz’un güney batısındaki
Nisidha Panayia adası ile Ak. Salonikios burnu arasındaki boğazdan
sancağa dönüp adanın batısını takip ederek Limenaria kasabasına yöneldik.
Adanın poyraza kapalı bu sahilinde alabildiğine plajlar yer almakta. Sırayla
Salonikios, Astris, Psili Ammos, Notos, Kamari, Potos, Alexandra, Pefkari en
ünlüleri. Nitekim Kavala dönüşünde bir gün biz de Notos plajının tenha bir
köşesinde bir günümüzü geçirmiştik. Turkuaz mavisi cam gibi deniz insanı adeta kendine
çekiyor.
10:30
gibi Limenaria Limanına giriş yaptık. Sanda tam köşeye abordo olmuş; seslendik,
Ahmet Reis eşi ile bizi karşıladı. Havuzlukta bir çay içimi lafladık. Liman inşaat halinde; üzerinde iş makinaları
var ama onların dini bir tatili sebebiyle 15 gün çalışmayacaklarmış. Aksi halde
tozdan dumandan durmak mümkün olmazmış. Şimdilik liman ücretsiz. Ancak ne su
var ne de elektrik. Ancak, yakın sahilde çeşme var, dönüşte istifade edilebilir
dedik. Hem sonra kiralık araç ile ada turu için de müsaitmiş. Ahmet Reisin
tecrübesi bizim için de epey faydalı oldu.
21-20170810_Limenaria_Yaklaşma.jpg |
Daha
yapacak epey işimiz var; gün içinde Kavala’ya yetişip, gümrük işlemlerimizi
yapmamız lazım. 11:20 gibi Ahmet Reis ile vedalaşıp avara olduk. Önümüzde 22
mil var.
22-20170810_Limenaria_Ayrılış.jpg |
Taşoz-Limeneria : 20170810 -
Perşembe – 11:20
Kavala Marina : 20170810 - Perşembe – 15:45
Mesafe : 22 Mil
Limenaria’dan
batıya doğru 2 mil uzunluğunda yine plajlar var; sonunda dik yamaçlı bir sahil
başlıyor. Biz kıyıya uzak seyir yaparken, baktım bir yelkenli neredeyse
kayalıkları sıyırarak seyrediyor; dürbünle inceledim ki meğerse yerli bir
charter firması teknesi imiş. Kaptan sahayı iyi biliyor; turistleri mümkün
olduğu kadar sahile yakın seyerttiriyor ki güzellikler de orada. Biz de Kavala
dönüşünde Tripity plajına ve mağarasına cesaret alarak mümkün olduğu kadar
yakın geçtik.
Ak.
Kefalas burnununu döndükten sonra Kuzeye yöneldik. Skala Marion’dan sonra artık
pruvamız Kavala’ya yöneldi. Yolda birkaç tane Petrol platformu ile karşılaştık.
23-20170810_Kavala_Marina.jpg |
Saat
15:45 gibi Kavala Limanına giriş yaptık.İçi içe limanlar silsilesi. Hemen
iskelemizde yelkenli direkleri dikkatimizi çekti; oraya yöneldik. Kanal16’dan,
Kanal72’den anons ediyoruz ama Kavala Marina’dan ses gelmiyor. En nihayet
pontonlara yaklaşırken artık, düdük, ıslık görevlilere ulaşmaya çalıştık; yine
ses seda yok. En nihayet dış pontona bağlı bir Fransız teknesindeki mürettebata
seslenip görevliyi sordum; onlar da ulaşamamışlar; buldukları yere
bağlanmışlar. Biz de aradaki bsoşluğa, Fransız teknesinin mürettebatının yardımı
ile bağlandık. Ben hemen evrakımı yanıma alıp, işlemler için fırladım. Ancak,
restaurant garsonlarından öğrendiğime göre görevli tatildeymiş. Ne tatili ise
bunların 15 günlük bir dini tatilleri vardı. Zaten tembel insanlar, tatillerde
ve saat 16:00’dan sonra memurları bulmak ne mümkün. Port Polis binasının
öğrenrendim; hemen karşıdaki apartmanın ikinci katında imiş. Apartman kapısına
geldim ki Polis, mesaisi bitmiş çıkıyor. Tekneyi sordu, işaret ettim, karşıda
görünüyordu; yeri uygunmuş. İşlemleri sordum; “Kaptan şimdi mesai bitti, yarın
gel” dedi. Mürettebat ile şehre de çıkabilirmişiz; problem yokmuş. Elektrik ve
su için de 20€ karşılığı Marinanın yanındaki Otopark görevlisinden Kart
alabilirmişim. Bu iyi oldu işte.Kartı alıp, tekneye döndüm. Suyumuzu doldurduk;
duşlarımızı alıp fırladık dışarı. İlk işimiz internet erişimine ulaşmak. Çocuklar,
dört gözle bu anı bekliyorlar; sadece benim kartımdan o da kısıtlı şekilde
internet erişimimiz varken çok sıkılmışlardı. Yunanistan da Vodofon da var ama
adalar bölgesinde Cosmote’nin daha iyi olduğunu öğrenmiştik. Nitekim yolda da
telefonlarda sürekli Cosmote’nin sinyali güçlü bir şekilde alındığına şahit
oluyorduk. Bu arada benim telefonun dolaşıma açık; aile fertlerininki dolaşıma
kapalı; bu yüzden istem dışı dolaşıma girmelerini önlemek için uçak moduna
getirmiştik. Şehir merkezinde büyük bir Cosmote bayisi bulup 15€’a aldığımz SIM
Kart ile 10GB internete kavuşmuş olduk. Sim Kartı bizim büyük oğlanın
telefonuna takıp; paylaşıma açınca herkes internete kavuşmuş oldu.
Ardından,
Turist Bürosu bulup, şehrin haritasını aldık ve helal gıdaya uygun bir mekan
öğrendik. Tavsiyelerde yer alan Napolitan Pizzacı tam da Liman Polis Bürosunun
bulunduğu apartmanın altında imiş meğer. Burada Pizzaya, Pitza diyorlar. Türk olduğumuzu
öğrenen Şef bize helal gıdaya uygun Türk Menülerini gösterdi. Çeşit çeşit pizza
karışışında sadece rakamlar yer alıyor ve Türkiye’ye göre değerlendirdiğimizde
normal rakamlar. Meğerse hepsi EURO imiş; yani en az 4 ile çarpmak gerekiyor.
10.75lik bir vasat Pizza, 45TL yani. Toplamda beş kişi için 63,5€ ödedik. Bizdekinin dört katına denk geliyor; bizim
hesap kitap işlerini takip eden küçük oğlanın diline düştük; kazık yedik deyip
durdu. Yetip yetmeyeceği konusunda tereddütlerimiz vardı ama; Şef, problem yok,
doyacaksınız diye taahhüdünü verdi. Hakikaten zor bitirdik.
Niyetimiz, Panagia yarımadası üzerinde, hakim
noktadaki Kaleye tırmanmak. Limanın Kuzeydoğu köşesinden Kaleye yöneldik, yol
üstünde kafamızı kaldırdığımızda 60 metre yüksekliğinde Su Kemerleri ile
karşılaştık. Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış harika yapılar.
Ardından
yürüyerek Kavala Kalesine çıktık; manzara bir harika. Giriş 10,5€. Dört bir
yanından fotoğrafladık. İstanbul Surları gibi, Kavala Kalesininin de dibine
kadar yerleşim var. Daracık sokaklar, bitişik nizam evler. İnişte bu
sokaklardan geçerken Halil Bey Camisi ve Medresesi ile karşılaştık. Osmanlı
yapılarından olan bu Cami, şimdilerde müzeye çevrilmiş; kapalı idi, içine
giremedik. Ancak dış kısmında ailece akşam namazını eda ettik. Bir Yunanlı yaşlıca
bir kadın kendi kendine epey bir söylendi, rahatsız olduğu hissedildi ancak
sataşmadı. Cami, 1940’lı yıllarda Belediye mızıkası binası olarak kullanılmış;
bu yüzden Müzikli Cami adı ile de biliniyor; ne acı. Medrese bölümü sapasağlam;
sanıyorum müze müştemilatı olarak kullanıyor.
Kavala,
Osmanlı Devleti’nin önemli devlet adamlarından ‘’Kavalalı Mehmet Ali
Paşa’’nın da doğum yeri. Paşa’nın doğduğu konak, Geleneksel bir
Osmanlı yapısı olan konağın önünde Kavalalı Mehmet Ali Paşa‘nın bir de heykeli
bulunuyor. Yunanlıların heykelini dikecek kadar Paşa’yı sevme sebebine,
Osmanlı’ya başkaldırmış olması gösteriliyor. Yunanlılar Kavalalı Mehmet
Ali Paşa’ya ‘’Mohammed Ali‘’ diyorlar.
26-20170810_Kavala_Kalesinden_Manzara.jpg |
Kavalanın
meşhuru Kavala Kurabiyesi. Kaleden inişte sırf Kurabiye satan bir dükkandan
hediyelik Kurabiyelerimizi aldık. Bol unlu kurabiyeleri yerken konuşmak mümkün
değil, Allah korusun boğulabilir insan. Yarım kiloluk kurabiyeler 10€. Kurabiye
reklamları dikkatimi çekti, Türkçe yazıyor ve altına da HELAL tabiri ilave
edilmiş. Türk turistlerin ilgilisi hayli fazla; etrafta sıklıkla 34 ve 59
plakalı araçlara rastlanıyor. Hem tarih çekiyor hem de Türkiye sınırına çok
yakın. Bir ilginç konu da Kavala Kurabiyesini meşhur eden Kurabiyecinin
ifadesine göre bunu Kapadokya Ürgüp Göreme
yöresinden buralara getirmiş; sonra meşhur olmuş.
Akşam
saatleri sahil yolu kapatılıp, gezi (piyasaJ)
alanına dönüştürülüyor. Sahil yolunun kapatılıp, hazırlanmasında dikkatimizi
çekti, hizmet eden işçiler genellikle kadınlar. Özelikle çöp işçileri genelde
kadınlar. Hoş sonra memurların da ağırlıklı olarak kadınlardan oluştuğuna şahit
olduk.
Ertesi
sabah 07:00 gibi, evrakımızı yanıma alıp, soluğu Gümrükte aldım. Yine bir kadın
benimle ilgilendi. Transitlog’umu hazırladı. Ancak Veznedar izinli imiş; kadın
dört döndü, benim ücreti yatırıp, işimi bitirebilmem için ama elden ne gelir;
Yunanlılar ehlikeyf insanlar. Neden sonra Veznedar gelebildi de 30 € ödememi
yapıp, Transitlogu onaylatabildim. Ancak, taktik bir hata işledik, gidilecek
liman olarak son limanı yazdırmak yerine TAşoz adasındaki Limenaria’yı
yazdırdım. Kadın özellikle ara Taşozda Transitlog’u Port Polise izlatmamı, en
son limanda da Port Polise Teslim etmemi tavsiye etti. Keşke Taşoz yerine
Lİmnos yazdırsaydık. Tecrübe ile sabit, böyle durumlarda ara limanlardan
bahsedilmeyip, en son limanı yazdırmak menfaat icabı oluyor. Aralarda kontrol
sözkonusu olduğunda “Dropped Anchor” sihirli kelime. Yani, limanlarla işim
olmaz, koylarda demir atarak seyahat ediyorum, demek yeterli oluyor.
Şimdi
sıra Pasaport Polisinde. Büyük Meydanın arkasındaki Polis İstasyonunda imiş
yeri. Önce tek başıma evraklar ile ben gittim; kadın memur, gözlerini işaret
ederek, mürettebatı bizzat görmem lazım dedi. Ekibi telefon ile arayıp
toplaştık, tekrar Memuru ziyaret ettik; kolaylıkla imzaladı.
Ardından
tekneye dönerken küçük bir denizcilik müzesi dikkatimizi çekti, ücretsizmiş,
gezdik.
Gümrük
ve Pasaport Polisinden sonra sıra Liman Polisine geldi. Ardından Marina
Ofisteki işlemler ve nihayet Giriş İşlemlerimiz tamamlandı. Elektrik Su
Kartımızı da okutup,2,37€ harcadığımızı gördük; bakiyesini de iade aldık. Ne
hikmet ise Marina Kirası alınmadı. Artık Yunanistan’da yasalız. Tekneye
döndüğümde havuzlukta eşimi, bir hanım ile sohbet ederken buldum. Meğer onlar
da iki gün önce Aliki Limanında komşumuz Türk teknesi imiş. Üstelik
Çanakkale’liler. Karı-koca Doktorlar; onlar da giriş işlemleri için gelmişler.
Tecrübelerimizi aktardık. Sonra, ver elini gerisin geriye Taşoz.
Kavala Marina :
20170811 - Cuma – 13:30
Taşoz-Limeneria : 20170811 - Cuma –
17:45
Mesafe : 22 Mil
Yelken :04° Motor :04°45’
Güzel bir havada geldiğimiz yolu geri
döndük. Gezmek, görmek, koylarda denize girmek güzel de uzun yolculuklar biraz
sıkıcı oluyor. Kızım kolayını bulmuş, gideceğimiz yere kadar kamaradan
çıkmıyor; motor bölümüne yakın kamarada, o gürültüde nasıl uyur, anlayamadım.
Ama onun için aralar yok, sadece varış yeri var. Oh ne güzel.
Yol üzerinde bu defa petrol platformları
iskelemizde; oldukça yakın geçtik. Egede petrol çıkıyor. Ardından Taşoz’un
kuzeyini bordaladık, sahili takip ederek hedefimizdeki Limenaria’ya yöneldik.
Yol üzerinde alabildiğine plajlar var.
Bir gün sonra da uğrayıp, bal aldığımız
Skala Marion isimli girintili yerleşim yeri seyretmek için yakın geçiyorum.
Navionics’den de sığlğkları kolluyorum. Benim biraz önümde bir fiber tekne ile
sırtı çekiyorlar. Oltayı kadın tutuyor. Ben de arkalarından sahile biraz daha
yaklaştım ama epey mesafe var aramızda. Kadın bir ara el kol hareketleri
yapmaya başladı; oltayı kopartmış. Aramızda epey mesafe var ama herhalde benim
taktığımı zannetti.
Burunu döner dönmez iki yelkenli
teknenin iyice kıyıya yanaşarak demirlediklerini gördüm. İnceleyince burasının
da dünyaca ünlü Tyripiti Plajı ve mağarası olduğunu gördüm. Biraz yaklaştığımda
tekneler ayrıldı; tam da bize göre hem tecrübe devşirdik hem de müsait alan bize
kaldı. Hemen aynı bölgeye demirledim. Tam da mağaranın karşısı imiş; derinlik
3-4 metreler. Mağaranın içinde yüzdük; değişik bir atmosfer.
27-20170811_Taşoz_Tyripiti |
Hava kararmadan doğru Limenaria’ya;
müsait bir yere sancaktan abordo olduk. Limenaria limanı inşaat halinde,
elektrik, su ve elbette ücrette yok. Kullanma suyumuz var ama yine de
eksiğimizi sahildeki sebil Çeşmeden 19Lt.lik bidonlarla taşıyıp, ikmalimizi
tamamladık.
28-20170811_Limenaria_Limanı.jpg |
Gece Limenaria cıvıl cıvıl. Tam da bir
festival gecesine denk geldik; yöresel etkinliklerine şahit olduk. Ertesi gün
Taşoz adasını karadan gezmek için aracımızı kiraladık; marketlerinden
ihtiyaçlarımızı giderdik. Hepsi liman çevresinde yakın yerler.
Taşoz
Adası Gezisi : 20170812 - Cumartesi
45€/Gün olarak kiraladığımız araç,
Hyundai İ10. “Ayten” olarak okunuyor. Küçücük, 1100cc motorlu bir araç. Beş
kişi için küçük gelir mi diye endişelerimiz vardı ama bu gezi için yeterli
geldi. Teslim alırken koltuklarının tuz lekelerini görünce itiraz etmiştim;
görevli kadın, tuz antiseptiktir, sıkıntı yok deyip bizi ikna etti. Standart
savunmalarını ezberlemişler; “antiseptik tuz, sıkıntı yok” Burada Türk sürücü ehliyeti
geçerli. Ben henüz yeni tip, Avrupa Birliğinde geçerli ehliyetimi almamıştım;
ihtiyaç olursa kızımın taze ehliyetinden istifade ederiz diyordum ama
sormadılar bile.
Adayı saatin ters yönünde turlamak için
saat tam 09:00’da yola çıktık. Aliki koyundan denizden geldiğimiz sahil, bu
defa yol güzergahımız. Çıkıştaki tepeden gördüğümüz manzara, ertesi günkü
günlük tekne seyahatimizi belirledi; tepeden görünen turkuvaz mavisi sahil
anlatılmaz, yaşanır.
29-20170812_Taşoz_Pefkari.jpg |
Yolumuz üzerinde Sırayla Pefkari, Alexandra,
Potos, Kamari, Notos, Ammos, Psili, Astris ve Salonikios plajları var. Çoğunu
epelerden fotoğraflayarak geçtik.
En nihayetinde hedefimizde Giola vardı;
ama toprak yolu o 1100cc araba ile inmeye güvenemedim. Zaten kadın da çıkarken,
bu karayolu arabasıdır, arazi aracı değildir diye bize not düşmüştü. Velhasıl
mürettebat da yürümeyi göze alamayınca dünyaca ünlü tabii havuz Giola’yı es
geçmek durumunda kaldık.
31-20170812_Taşoz_Livadi_Aspaz.jpg |
Yol üzerinde yine girintili çıkıntılı
birçok koy var. Başmelek Kadınlar manastırının yanından geçtik.
Ardından, iki günümüzü geçirdiğimiz
Aliki Koyu. Mürettebat burayı ezberledik diye durmak istemedi; arkadaki koyun
üstünde durup etrafı fotoğrafladık.
32-20170812_Taşoz_Aliki.jpg |
Adanın doğusunda sırayla, Paradise,
Knyra, Skala Potamia, Golden Beach ve Makryammos plajları var. Kuzeyli
havalarda bu tara dalga alır ancak bizim gezdiğimiz gün sütlimanlıktı.
Bir de yol üzerinde Potamia Köyüne
uğradık. Hem vaktimiz dar, hem de sabah
sıkı kahvaltı yaptığımızdan, köyün meşhurlarından keçi eti, tavuk kızartma,
kokoreç gibi lezzetlerini tadamadık
34-20170812_Taşoz_Potamia_Köyü.jpg |
Panagiadan sonra yol üzerinde, denize
nazır, yüksekçe bir mekan restaurant terkedilmiş. Ancak çınarların altı küfür
küfür. Mola verip öğle namazlarımızı eda ettik.
Ardından ver elini, adaya ismini veren
Taşoz (Thassos) kasabasına. Ana kara ile feribotlar buradaki iskele üzerinden
sağlanıyor; feribotların biri gelip biri gidiyor. Yanımda Teknenin evrakını da
getirmiştim. Malum, sehven Varış Limanı Lİmenaria yazdırmıştık. Lİmenaria’da da
Liman Polisi olmadığından nasılsa Taşoz’a uğrayacağız imzalatırız diye evrakı
yanıma almıştım. Feribottan çıkan araçları yönlendiren Polise Liman Polisini
sordum; o benim dedi. Derdimi anlatınca önce üşendi herhalde; bana meşhur
“Dropped Anchor” cünlesini tavsiye etti. Ben biraz ısrar edince istemeye
istemeye Port Polis Bürosun açıp, işlemleri yaptı. Ee, haksız da değil hani;
onun fotokopisini çek, oraya yaz, buraya yaz derken neredeyse işlemler bir saati
buldu. Neyse, yasallığın tavan noktasındayız.
35-20170812_Taşoz_Kasabası.jpg |
Sonra sahilde biraz istirahat ve öğle
yemeğinden sonra dönüş yoluna girdik; hedef adanın kuzeyini takip ederek
dönmek. Yol üzerinde Skala Rahoniou, Skala Prinou, Skala Sotira, Skala
Kalirachis var. Bol bol fotoğraf çektik. Skala Kalirachisin güzel bir limanı
varmış; oldukça da tenha. Buraya da bağlanılabilirmiş aslında.
Nihayet iki defa denizden önünden
geçtiğimiz Skala Marion. Girintili bir koyun etrafına kurulmuş. Bir balcıdan
Çiçek Balı aldık; tadı harika idi.
36-20170812_Taşoz_Skala_Marion.jpg |
İkindiden sonra bir de dağ köyü görelim
istedik; hedef Kastro Köyü. Git Allah
git bitmiyor; dolambaçlı ve dik yolları var. i10, asfalt olmasına rağmen bu
yollarda zorlanmaya başladı. Yollarda keçi sürüleri ile karşılaşıyoruz. Nihayet
dağın zirvesinde köy göründü. Tam zirvesinde de bir Kilise. Manzara harika.
Aşağılarda Limenaria ve alabildiğine mavi Ege görünüyor. Köyün içinde taştan
evler dikkat çekiyor. Rumlar bu taş işçiliğini iyi biliyorlar. Gökçeada’daki
Rum evleri de hep taş işlemedir.
37-20170812_Taşoz_Kastro_Köyü.jpg |
Yollarda bir de dikkatimi çeken mini
kiliseler. Herbiri ayrı dizaynda. Boyları 50-100 cm. civarında; herbiri ayrı
yapıda. Kimisi tenekeden yapılmış, kimisi taş yapılar. İçinde MeryemAna ikonu
ve yanık mum kalıntıları. Sonradan burların dindan aileler tarafından dua
edeceklere hizmet ve sevap kazanmak için yapıldıklarını öğrendim. Her
kilometrede bir karşımıza çıktığına göre ada halkı epey dindar.
Tam vaktinde aracı teslim ettik. 10Lt
benzin almıştım, fişini gösterdim Kiralama Şirketinin sahibi teslim aldı;
kontrol etmedi bile. Ancak ben debriyaj sisteminin çok kötü olduğundan
bahsettim; o da kanıksamış bu şikeyeti ki ezberindeki klasik savunmasını yaptı;
herkes sizin gibi usta şoför olmuyor; debriyajıın kavramasını özellikle düşük tutuyoruz ki acemilikleri
tolere etsin dedi. Ben de arızalı zannetmiştim; meğer bilinçli yapılan bir
ayarmış.
Akşam, yine mürettebattaki delikanlılar
il sahildeki çeşmeden 19 lt.lik su bidonları ile kullanma suyumuzu taşıyıp,
depolarımızı fulledik. DUA-1’de en sıkıntılı konu kullanma suyu; mürettebat beş
kişi olunca, hele de içinde ikisi kadın olunca, su disiplini işe yaramıyor. Kadınlar
3 erkek gücünde su harcıyorlar J
Pupadaki depomuz 140 lt; baş kamara
altındaki de 110 litre toplamı 250 lt. Bir de portuçta 19 lt.lik 8 tane damacanamız
var; ceman 400 lt. tatlı suyumuz oluyor. Bu stok bize, su disiplini ile
toplamda üç günlük manevra kaabiliyeti sağlıyor. Yani, bir limana bağlanmadan
koylarda üç gün yatabiliriz. İçme suyu stoklarımız her halükarda yetiyor.
Kullanma suyu için tekneye Su Yapıcı almak için epey kafa yordum ama baktım ki
fiyatlar haddinden fazla yüksek; ben de erteledim. Bir de uzun süre
kullanılmayınca filtreleri kısa sürede elden çıkıyormuş; filtrelerde epey para.
Tüm yaz ayını teknede geçireceğimiz günler gelene kadar proje ertelemede
şimdilik.
Kasabada birkaç tane süpermarket var.
Bizim marketten ekmek, içme suyu ve yoğurt dışında pek bir ihtiyacımız olmadı.
Türkiye’den stoklarımızı epey kuvvetli tamamlamışız demek ki. Yunanlıların
Ekmek Fırını yok; gezdiğimiz yerlerin hiçbirinde görmedik; ekmek satışları
pastanelerde yapılıyor. O kadar çok pasta, börek türünde şey satılıyor ki sanki
bu insanlar ekmek yemiyor izlenimi veriyorlar. Tekne stoklarının içinde en
kıymetlilerinden biri makarna; bizim teknede her çeşidinden birkaç paket
bulunuyordu; yorgun argın dönüşlerde hızlı bir yemek imkanı veriyor. Üzerine de
bir iki sos veya ton balığı ya da peynir ufaladın mı; yanına da yoğurttan
çırpma ayran; yeterde artar bile.
Taşoz-Notos-20170813-Pazar-08:00
Taşoz-Notos-20170813-Pazar-18:00
Mesafe : 3 Mil
Yelken : -’ Motor :45’
Bin gün önce kiralık araba ile adanın
güney istikametinde yaptığımız gezinin ilk saatlerinde gördüğümüz koylar için
bir günümüzü bu koylarda geçirelim niyetimiz doğrultusunda Notos koyuna günlük
gezi yaptık. Koyun için oldukça kalabalık ama burun istikametinde kimseler yok.
Biri iki tekne gelip ayrıldı; sonrası bize kaldı. V şeklinde bir girintinin ağzına, kumluk 3-4
metre derinliğe demir attık. Ben yine tekne altına dalıp, temizliğe giriştim.
Uzun yol yapılacaksa zepirlinin ikinci yılına denk getirmemek lazım; sıyırarak
tekne altı temizliğinden bir hafta sonra başlıyor hemen kekamoz tutmaya.
Mürettebat denizde keyif yaparken Reise tekne altı temizliği düşüyor. Bu nasıl
Reislikse…
Biraz ilerimizde kayaların üzerinde bir
Kayıt Çekek yeri gözüküyor; birkaç tekne var ama etrafta kimseyi görmedik.
Dışarıdan gelenler denizin keyfini sürerken, yerlileri denize dönüp bakmıyorlar
bile sanki.
Mürettebat akşama kadar iyi yüzdü. Bizim
Küçük Delikanlı hepimizden fazla denize meraklı olanımız; nerede dursak hemen
kendini denize atıyor. Abisi ablası hemen çıkar o saatlerce denizde kalır; su
ile arası çok iyi.
38-20170813_Taşoz_Notos_Koyu.jpg |
Akşam saat 17:30 civarında birden hava
değişti; Halkidiki parmakları tarafında bulutlar çöktü. Hızlıca toplanıp,
rotayı Limenaria’ya çevirdik; Botu dahi toplamayıp, yedekledim. Yakınız zaten;
45 dakikada Limana vardık; sıkı bir hava geldi geçti.
Liman bu defa tıklık tıklım dolu; daha
önce aborda olan tekneler bu defa kıçtankara olmuş. Bulduğum son yere baştankara
olup, yanaştım. Benden sonra gelenler yer bulamadı; limanın ortasında alargada
kaldılar. Yanımda bir İngiliz var; yaşlıca bir reis. Ziraatçı imiş, hala
çalışıyormuş. Tekneyi Yunanistan’da bırakıyor; yazları da gelip alıp Ege
Adalarında geziyorlarmış. Bu şekilde çok miktarda İngiliz var; kendi memleketleri
soğuk, güneşsiz ve hırçın dalgalı olunca güneşli lokasyonları seçiyorlar yaz
tatillerinde.
Akşam
saatlerinde sahil epey hareketli oluyor; iç liman bölgesinde kumsal üzerine
kurdukları yüksekçe platform üzerinde yerel orkestra gösteri yaptı; protokolda
yerel yöneticilerle birlikte papazları da dini kıyafeti içinde gösteriyi
izledi; sonra ödül dağıtımında bulundular.
39-Taşoz_Adası_Turistik_Yerler_Haritası.jpg |
Taşoz-Limeneria : 20170814 -
Pazartesi – 07:00
Limnos-Mirina : 20170814 - Pazartesi – 16:30
Mesafe : 51 Mil
Yelken : 07° Motor :09°30’
Elveda Limenaria; adını zorlanarak
söyleyip, yazdığım kasaba. Haritalarda veya tabelalarda hadi latin harfleri ile
yazılanları bir şekilde okuyup, anlıyoruz. Ama grek alfabesini okumak bir ölüm;
bakın işte.
Küçük Harfler=>
α β γ δ ε ζ η θ ι κ λ μ ν ξ ο π ρ
σ τ u φ χ ψ ω
Büyük Harfler=>
Α Β Γ Δ Ε Ζ Η Θ I Κ Λ Μ Ν Ξ Ο Π Ρ
Σ Τ Y Φ Χ Ψ Ω
Artık ada değiştirme vakti geldi.
Halbuki daha Taşoz’un doğu sahillerini denizden gezmemiştik. Ver elini 51 mil
mesafedeki Limni.
Limni, (Yunanca:
Λήμνος, Lemnos) Kuzeydoğu Ege Yunan adaları grubuna giren, Gökçeada'nın
güneybatısında bulunan Yunan adasıdır. Osmanlı kaynaklarında ismi Ilımlı ada
olarak da geçiyormuş. En önemli yerleşimleri adanın batısında ve aynı zamanda
merkezi de olan Myrina; ateşkes
mütarekesinin imzalandığı Mondros (Moudros),
Kaspakas, Kandiya (Kodias) ve Tigani. Bu gezimizde Myrina ve Mondros’u gezeme
imkanımız oldu.
Önümüz açık deniz. Hedefimizde Lisnos’un
Kuzey doğusu vardı ama poyraz rüzgarına ne kadar orsa çeksek de pruvamızı
Limnos’un Kuzey batısına çevirmek durumunda kaldık. Niyetimiz kuzey ve doğu
sahillerini gezdikten sonra, Mondros’a uğramak, sonra da Myrina’ya geçip Gümrük
Çıkış işlemlerini yapmaktı; ne var ki seyir
planını deniz ve rüzgar durumu belirliyor.
Rüzgar hep Karayelden ama mutedil esti;
ancak deniz çamaşır makinası gibi, pupadan gelen dalgalar otopilotu çok yordu,
sürekli ısındı; aralarda soğusun diye tekneyi biz kullandık. Zaman zaman
otopilot motorunun üzerine soğuk su torbası bağladım ki ısısı düşsün diye. Bir
de gölgelik yaptım; zaten kendisi ısınıyor, üzerine güneş vurmasın diye.
Diyeceksiniz ki tente yok mu; var ama yelken yaparken tenteyi genelde
kapatırım; görüşümü kapatmasın; müdahale edeceğim zaman direkleri çapariz
vermesin diye. Bir de güneşi ve rüzgarı
iliklerine kadar hissetmek insana iyi geliyor. Bir şapka ile kafayı kollamak
lazım elbette.
Yolda epey meyve tüketiriz. Ailece sıkı
Yeşilaycı olduğumuz için tütün mamulleri bulunduğumuz muhite giremez. Ağız
meşguliyeti için meyve, hele soğuk soğuk buzdolabından çıkmış ise harika
oluyor. Çekirdeksiz üzüm, köydeki bahçemizden toplayıp, kumanyaya dahil
ettiğimiz erikler bir bir tükendi. Bir de yolda çekirdek çitleriz; ayçiçeği
veya kabak çekirdeği. Arada rüzgar, çekirdek kabuklarını biriktirdiğimiz kaba
bir müdahale eder, hoop her taraf çekirdek kabuğu. Neyse ki bir kova deniz suyu
her tarafı pırıl pırıl eder. Ne de olsa kabuklar organik.
Kızım, bu uzun yolculukların kolayını
bulmuş; kamaradan kafasını çıkartmıyor. Çocukların kamarası pupada, motorun
hemen yanıbaşı. Her nekadar motor kabini ses izolasyonu olsa da epey gürültüsü
oluyor. Bu gürültü ona ninni gibi geliyor herhalde; sürekli uyuyor.
Ne kadar denizci olsak da açık denizden
sonra bir kara parçasına yaklaşmak insana iyi geliyor. Adaya 15:30 gibi yaklaştıkça
çamaşır makinası da durulmaya başladı. Aslında Gökçeada-Semadirek arasındaki
rüzgar ve dalgaları hatırlayınca bu çalkantının lafı bile edilmeye değmezdi.
Adanın kuzey-batı ucunda yaklaşınca poyrazın da kuytusuna girilmiş oldu.
Kıyıları seyrede seyrede Myrina’ya doğru seyrettik.
Saat daha 16:30 civarı; mürettebat yolda
yoruldu ve sıkıldı; bir güzellik yapmamız lazım. Myrina limanından bir önceki
Monos koyunun uzak kenarında yüzme molası verdik. Çok da iyi geldi.
40-20170814_Limnos_Myrina_Monos_Koyu.jpg |
İki saat yüzme molasından sonra 18:30
gibi hareket edip, içi içe iki mendirekle korunmuş Myrina limanına girdik.
Myrina tekneciler için bir gümrük limanı; dolayısıyla bu saate kalan Reislerin
iskelede yer bulması mümkün değil. Zaten hemen limanın karşısındaki koyda da
alargada birkaç tekne demirlemiş. İskeleye yaklaşıp seslendik; boşta bir yer
vardı ama orası günlük gezi teknelerinin yeri imiş; bize alargayı gösterdiler. Sıkıntı
yok; zaten iç içe mendirek, koy sütliman.
Arkamızda iki katamaran var, hemen
yanımızda bir İngiliz yaşlı karı-koca; Reis Billy, kendi ifadesi ile “Billy, ama Clinton değilJ”. Demirimizi
atıp, etrafı neta ettik; hanım akşam yemeğini hazırlıyor. Şu anda
hatırlamıyorum ama herhalde makarna türü birşeydir. Baktım ki bizim komşu Reis
kamarasından ortaya çıktı; botunu indirmiş, zar zor şişirmekle meşgul; o ara
uzaktan bir selamlaştık. Teknesi muhtemelen bizimkinden çok daha ağır; yakın
olduğumuzdan salınımlarının aynı olması lazım. Rüzgarın yönüne göre biz
kayıyoruz, o yerinde mıh gibi duruyor. Taa uzakta olan bizim tekne neredeyse
gelip dokunacak. Neyse zincire bir 20 metre daha kaloma verdim. Baktım
olmayacak, benim minik çapayı çıkartıp, kıçtan kara tarafına attım da
salınmamız durdu.
41-20170814_Limnos_Myrina_Limanı_Alarga.jpg |
Arkamızdaki katamaranlardan birisi her
ne kadar yabancı bayraksa da sahibi Türk imiş. Kaptanı da var. Botu ile
sahiplerini limana bıraktı; dönüşte de tanışıp lafladık. Eskiden 54 feet tek
gövdeli yelkenlileri varmış; daha süratli diye katamarana geçmişler. Uygun
rüzgarda 18 knot gidiyormuş; vay be, biz 6 knotlar ile nal topluyoruz.
Biz de Botu indirip, motorunu taktık.
İskelede bırakmak için çelik teller ve kilit hazırladım; binip iskeleye
yanaştık. Tam biz yanaşırken bizim komşu Reis botunu bağlarken hoop geriye
botun içine düştü. Hemen yanaşıp, bizim büyük oğlan ile yardımcı olduk. O arada
Liman Polisi de gelmiş onu sorguluyor. Zaten yaşlı adam can derdinde bir de
onlara laf anlatacak. Komşumuz olduğunu söyledim. Bu defa bizi sorguladı.
Nerden gelip nereye gittiğimizi, hangi teknenin bizim olduğunu filan sorup
gittiler. Bizim komşu kürekle gelmiş; gitmekte zorlanıyor ama yardım
teklifimize teşekkür etti. Botu ve motoru iskeleye kilitleyip kasabaya ayak
bastık.
İskele bir kalabalık; meğer bir festival
varmış. Askerler, bando, öğrenciler, din adamları, papaz resmi geçit yaptı.
Ardından çarşı gezmesi yaptık;
dondurmalarımız yedik. İç liman balıkçılara ayrılmış; zaten sığlık büyük tekne
giremez. İç içe limanlar olmasından biraz Gelibolu’ya da benzettim.
42-Limnos_Adası_Turistik_Yerler_Haritası.jpg |
Limnos-Myrina : 20170815 - Salı – 13:00
Limnos-Mondros : 20170815 - Salı – 16:30
Mesafe : 20 Mil
Yelken : 03° Motor :03°30’
Limnos’a
gitmişken bizim tarihimizde çok önemli bir yere sahip Mondros’u görmeden
olmazdı. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında
imzalanan mütarekename (bırakışma
belgesi) Bahriye Nazırı Rauf Bey
tarafından, Limni
adasının Mondros Limanı'nda demirli Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918
akşamı imzalanmıştır. Maalesef ki bu antlaşma ile 1915’de ikiyüzellidörtbin
şehit vererek durdurduğumuz İtilaf devletleri, ellerini kollarını sallayarak
Çanakkale boğazından girebilmişlerdi.
“Stratejik hatalar,
taktik başarılarla örtülemez” der Kurmaylar. Biz de
seyahat planını yaparken hata yaptık, ters taraftan başladık. Çanakkale’den
çıkıp doğrudan Limnos’a gelseydik, Myrina’da gümrük girişi yapıp, saat yönünde
gezimizi tamamlayacaktık. Hadi bu olmadı, tahayyülümüzde Mondros yakın gibi
geldi; keşke Myrina’dan çıkış yapıp, Türkiye’ye dönerken Mondros’a uğrasa idik.
Karaya çıkamazdık ama yine koylarında demirler keyfimize bakardık. Şimdi gümrük
için tekrar geri dönmek durumunda kalacağız. Neyse.
Whatsup
gruplarından takip ediyor ve karşılaşacağımızı tahmin ediyordum; Mondros’a giderken yolda, DADD Filotillası
ile karşılaştık. 73ncü kanaldan telsizle konuşup selamlaştık. Seddülbahir Morto
koyundan hareket etmişler; güzel de bir poyraz yakalamışlar; yanımızdan full
arma yelkenle geçtiler. İçlerinde bir de motoryat var. Onlar Myrina’da gümrük
giriş işlemlerini yapıp, Semadirek, Taşoz, Kavala, üzerinden Halkidiki
parmaklarına uğrayıp tekrar Myrina’dan çıkış yapıp dönecekler. Bizim o kadar
zamanımız yok; hızlandırılmış bir sefer yapıyoruz.
Mondros
koyu oldukça geniş bir koy. Çanakkale savaşı zamanında İngiliz gemileri burayı
mesken tutmuş. Komuta ve lojistik gemileri burada demirlemişler. Koy oldukça
sığlık; ben Navionics harita ve GPS ile tedirgin oldum doğrusu. Yer yer
şamandıralama yapılmış; dikkat etmek gerekiyor. Burayı Paşalimanı girişine de
benzettim biraz.
Mondrosa
girmeden önce Fanariki Koyunda yüzme molası verdik. Daha akşama da çok var
nasılsa. Demirlemiş Yelkenli bir tekneden kerteriz alıp, tenha uygun bir yer
bulup, demirledik. Iskandil 3-4 metrelerde. Harika bir koy. Yüzdük, botla
dolaştık, daldık ve epey yorulduk.
43-20170815_Limnos_Mondros_Fanariki_Koyu.jpg |
Ardından
çok geçe kalmadan hareket edip, Mondros’a yöneldik. Şamandıraları takip edip
yaklaştığımızda uzun bir iskelesinin olduğunu onun üzerinde bir yelkenlinin
aborda olduğunu gördüm. Ancak soluğan aldığından iç limana yöneldim. Okuduğum
pilot kitaplarda buranın oldukça sığlık olduğu belirtiliyordu; yine çekine
çekine limandan içeriye daldık. Bu arada derinlik ölçer bip sesi vermeye
başladı. Bu demektir ki derinlik 2 metreye düştü. Benim Bağlama kütüğünde draft
1,4 yazsa da ben onu 1,8 kabul ediyorum.
Mondros
liman içinde bir ara derinlik ölçer 1,7 gösterdi yüreğim hopladı. İç limanda
İskele ucunda bir yer bulup bağlandık. Etrafta ilgilenen ve yardım edecek kimseler
yok. Önümde ve yanda üstü örtülü klasik yelkenliler var; İngiliz bayraklı.
Sahipleri bırakıp gitmiş; palamar halatlarına baktım, sürtünmekten incelmişler;
ilgilenen vardır herhalde.
Gider
gitmez hemen erafı dolaşıp, fotoğraflarımı çektim. O kadar yüzmeden sonra
Mürettebat yorulmuş, hareket etmek istemiyorlar. Akşam yemeği ve havuzluk keyfi
yaptık. Zaten Mondros adeta bir köy, gezilecek yeri yok. Ertesi gün tekrar
Myrina’ya dönmek gözümüzde büyüdü; acaba tekneyi götürmeden Mürettebat
Myrina’ya gitse çıkış işlemi yapabilirmiyiz demeye başladık; ertesi gün bunu
denemek için niyetlendik.
İskelenin
üzerinde düzgün su ve elektrik sayaçları var ama etrafta sorumlu yok. Başka
yerde olsa çoktan damlardı; burası epey ehlikeyf bir yer. Ancak suya
ihtiyacımız var; baktım musluklardan biri açık, bağlayıp ikmalimizi saptık.
Elektriğe zaten ihtiyaç duymuyoruz.
44-20170815_Limnos_Mondros_Limanı.jpg |
Ertesi
sabah ben çıkıp ekmek fırını aramaya başladım. Adalarda hiç fırına rastlamadık;
ekmeği hep pastaneler satıyor. İnsanlar ekmekten ziyade pasta kurabiye türü
şeyler alıyorlar. Neyse bende epey yürüyüş yapıp içerilerde pastaneye
ulaşabildim. Yol üzerinde devasa bir kilise var; bu küçük yerleşime iki numara
büyük gelecek cinsten; devasa bir yapı. Dönerken, geldiğim yoldan dönmek yerine
farklı yollar tercih ederim; yine öyle yaptım. Tam tepe noktada askeri birlik
var; etrafında fotoğraf çekilmez levhalarıyla. Sokak aralarından inerken eski
taş ve harabe binalarla karşılaştım. Yön duygum epey gelişkindir, bir şekilde
hislerimle doğru istikameti bulabilirim; nihayet sahile indim. Bir kafeterya
var; Myrina otobüsünü sordum, günde iki gidiş iki de geliş varmış; saatleri
bize uymadı. Bir taksi ile anlaştım, sadece gidiş için 30 euro'ya götürecek
bizi.
45-20170815_Limnos_Mondros_Sahil.jpg |
Tekneye
dönüp kahvaltımızı yaptıktan sonra hazırlanıp kafeteryaya gittik. Taksi için
pazarlık yaptığım adama bizim 5 kişi olduğumuzu görünce, tutturdu iki taksi
tutmanız lazım; aksi halde polis ceza yazar dedi. İki taksi 60€; bir de dönüşü
var; vazgeçtik. Zaten Gümrüğün tekneyi görmeden çıkış yapması da bir ihtimaldi.
Mondros’da Liman Polisi olsa idi hallolurdu da görevli memur da olmayınca biz
bu plandan vazgeçtik.
Tekneye
döndüğümüzde karşıdaki teknenin sahibi gelmiş; hemen su parasını kime
ödeyeceğimi sordum. Meğer musluk bu Kaptana aitmiş; ödeme teklifim çok hoşuna
gitmiş; o da bana teşekkür etti.
Limnos- Mondros : 20170816 - Çarşambaı – 13:00
Limnos- Myrina : 20170816 - Çarşamba – 16:30
Mesafe : 20 Mil
Yelken : 02° 50’ Motor :02°50’
Mondros’da
toparlanıp avara olduk. Koydan çıkarken 1915 Çanakkale savaşı için koyu
dolduran İngiliz ve Fransız gemilerin hayal ettim. Hedeflerine ulaşamadılar
neyse ki.
İstemeye
istemeye Myrina’ya yollandık. İki gündür botu teknenin arkasında çekiyoruz. Bu
da süratimizi 1 mil kadar düşürüyor. Bir de teknenin zehirlisi ikinci yılında;
o da performans kaybı oluşturuyor. Oratlama süratimi 5 mil.
Gümrük
ve Polis 16:30 gibi kapatırlar, motoru epey sıkıştırıp; 16:15 gibi Myrina
limanına giriş yaptık; bu defa şans eseri rıhtımda bir teknelik yer bulduk.
Hemen baştankara bağlanıp; tam karşımızdaki Liman ve Gümrük Polisine apar topar
evrakımla başvurdum ve son dakikalara yetişip çıkış işlemlerini başlatabildik.
Meğer burası nöbet sitemini de takip ediyormuş. Ne de olsa çok hareketli bir
liman. Evrakımızı teslim ettim; Transitlog’u teslim aldılar. Ertesi sabah erken
çıkacağımızı söyleyince pasaportlarımızı da alıkoyup, 22:00 gibi teslim almak
üzere tüm mürettebat ile gelmemizi istediler.
46-20170816_Limnos_Myrina_İskelesi.jpg |
Vaktinde
ulaşmanın ve yer bulmanın rahatlığı ile havuza serildim. Baktım sahilde alargadaki bizim eski komşu bana el ediyor.
Bu defa iskelede sohbet etme imkanı buldum.72 yaşlarında, mesleği ziraat
mühendisi bir denizci. Teknesinin egede beğendiği bir marinada bırakıyormuş;
sonra müteakip senede de gelip gezmediği koyları geziyormuş. Bu sene kuzey
Egeyi hedeflemiş. Bana, teknenin demirinin uzaktan kumandası var mı dedi; ben
de dümen üzerinde bulunduğunu söyledim. Elinde bir kutu bana vermek istiyor;
kendisinin ihtiyacı yokmuş. Ben de bir şekilde satmak istiyor zannettim.
Geçenlerde bir Türk Yelkenci komşusu ona camdan küçük biblolar hediye etmiş. Bu
hediyeleşme onun da çok hoşuna gitmiş. Meğer o da bana geçenlerde botta
düştüğünde yapdım etmemizden çok etkilenmiş; bu uzaktan demir kumanda aparatını
hediye etmek istiyor. Ben de bir defa benim var ve ihtiyacım yok deş bulundum;
gitti canım hediye.
Limanın
hemen üzerinde bir Kale var; akşam üzeri insanlar oluk oluk oraya gidiyorlar;
akşam güneşinin batışını orada seyredecekler. Biz de topalrlandık gidiyoruz.
Ancak benim benim sol diz su koyverdi. Daha önce ağrılar başlamıştı zaten biraz
da zorladık herhalde ağrısı büsbütün arttı. Fırsat bulmuşken Myrina’nın en
gezilebilecek yerini ve akşam güneşini de kaçırmak istemiyorum. Topallaya
topallaya kaleye çıktık. Ama sonra dönüşümüze kadar ağrısını çektim. Dönüşte MR
çekildi; meğer menüsküs yırtılması varmış. Bir de dizin arka tarafında baker
kisti çıktı.
47-20170816_Limnos_Myrina_Kalesinden_Liman.jpg |
Kalenin
manzarası harika; kasabanın ve batan güneş manzarasının bol bol fotoğraflarını
çektik. Akşam yine çarşı ve dondurma keyfi. Saat tam 22:00’da Liman Polisine
gittim. Bu defa mürettebatı görmek istemediler. Zaten limanda dolaşıyorlar,
gelip giden tekneleri takip ediyorlar. Bizim tekne de tam Liman Polis binasının
önüne denk geliyordu. Yalnız ertesi sabah erkenden ayrılmam için tenbih
ettiler.
Limnos- Myrina :
20170817 - Perşembe – 06:15
Limnos- Chavouli : 20170817 - Perşembe
– 10:30
Mesafe : 19 Mil
Yelken : 04° 15’ Motor :04°15’
Artık
elveda Yunan adaları deyip sabah namazından sonra botu toplayıp, Myrina’dan
avara olduk. Artık Türkiye’ye dönüyoruz. Myrina koyundan çıkıp Kuzeye doğru dönüşe
geçtik ama Mondros koyu önlerine geldiğimizde tam kafadan 40 Kt rüzgarı
görünce, mürettebatın da muhalefeti ile tekrar Mondros koyuna girip FreshWater
veya Chavouli koyuna demirimizi attık. Burası sütliman. Cosmote internet
kartımızın 10 GB.lık kotasından 500MG kalmış; lazım olur diye çocuklara
kullandırmıyorum. Onların da yapacak birşeyleri yok bari denize girelim deyip
suyu tercih ediyorlar. Küçük oğlan fıorsat bulup hemen kendini sulara atıyor ve
yorulana kadar sularda kalıyor; tam bir su kuşu. 5mt cam gibi suda denize düşen
paspası çıkarttık, bol bol yüzdük.
Meğer
bu koy da turistik, meşhur bir yermiş. Epey genişçe koy, tenha uç bölgeleri
var. Kıyıya yakın 4-5 metre suya demirliyiz. Yamaçlardan kekik kokuları
geliyor. Hanım, yamaçlardaki
kaktüslerden ve kokusu gelen kekiklerden istedi ama botumuz askıda olduğu için çıkıp,
toplayamadık.
Son
iki senedir kıçtaki güneş paneli platformunun ayaklarını güçlendirdim; makara
sistemi kurup artık botu buraya asıyorum. Çok da pratik oluyor. Eskiden direk
önüne ters yatırıyordum; ancak indirip bindirmesi çok güç oluyor. Bir de sert
havalarda ön tarafta çapariz veriyor. Böylesi güzel oldu. Makara sistemini daha
bir iyileştirirsem, indir-bindiri daha da pratik hale gelecek. Bot Motorunun
zaten sancak kıç pulpitte yeri var. Onu da makara sistemi ile bota indirip
bindiriyorum; çok pratik oldu. Bazı Reislerin, yelkenli teknelere bu güneş
paneli platformunu yakıştıramadıklarını duyuyorum ama bana kalırsa çok pratik.
Bütün teferruatı üzerine toplayarak ayak altından kaldırıyor.
Tatilimiz
bitiyor ama yapacak bir şey yok, hava oldukça yüksek; meteoroloji ertesi gün
için biraz düşecek gösteriyor; alargada geceleyip, yarını beklemek
durumundayız. Bizden başka tekne yok etrafta.
48-20170817_Limnos_Mondros_Chavouli_Koyu.jpg |
Limnos- Chavouli
: 20170818 - Cuma – 06:15
Çanakkale Belediye Marina :
20170818 - Cuma – 23:15
Mesafe : 64 Mil
Yelken : 17° 00’ Motor : 17° 00’
Tatil
bitti, dönüş başladı. Rüzgar kafadan, sallantı çok; kafayı açıp sıkı bir orsa
ile Bozcaada’nın kuzeyini ancak tutturabildik. Karayer adaları ile Bozcaada’nın
arasından geçtik ama bu bölgede alabildiğine çok sığlıklar var, dikkat
gerekiyor.
Kumkaleye
kadar motor ile 4kt.lar ile seyrettik. Kumkale-Çanakkale arasında geceye
kaldık, Chartploter ve Oncourse yardımı ve sürekli 360derece etrafı tarassut
ederek gece yarısına yakın Çanakkale marinaya bağlandık. Gemiler de bizim gibi
akıntıdan korunmak için mümkün olduğu kadar kıyıya yakın seyir yapmak istiyor.
Bir bakıyoruz arkamızdan gelen gemi bize yetişmiş ve üzerimize üzerimize
geliyor. Bir-iki defa geminin kaptanının gözüne ışık tutarak niyetimi karşı
tara aktardım.
49-20170818_Çanakkale_Boğazı_Girişi_Kumkale.jpg |
Yorucu
ve iyi bir gece seyir tecrübesi oldu bizim için. Ancak bu yorucu seyahatler
bize uzun yol mu yoksa kısa yol ama daha fazla deniz mi sorusunu sordurdu hep.
Sanıyorum önümüzdeki yıl tatili için bu tecrübelerimiz ve kendimize sorduğumuz
bu sorular tatil planımızın şekli ile ilgili önemli ipuçları olacak.
Çanakkale Belediye Marina :
20170819 – C.tesi – 14:00
Şarköy : 20170819 – C.tesi – 23:59
Mesafe : 46 Mil
Yelken : 10° 00’ Motor : 10° 00’
Aslında
gece yapılabilecek Sağlık, Polis, Gümrük, Liman işlemleri ertesi güne kaldı;
ertesi günde bitmesi öğleyi buldu. Prosedür, haddinden fazla uzayınca görevlilere
epey sitem ettim. Giriş ve Çıkıştaki uzun işlemler ve vakit kayıpları, 15
günlük tatil için bu kadar vakit harcamaya değermiydi sorusunu sordurdu
kendimize. Ancak elbette bizim ilk yurtdışı seyatimizdi bu; onun tecrübesi
olarak kabul edersek ilk sefer için göze alınabilir belki.
Gece Çanakkale Marinaya geldiğimizde Büronun önüne
baştankara olduk. Yorgunluğumuz had safhada; hemen istirahate çekildik. Ertesi
sabah erkenden kalkıp, işlemleri hızlıca biterebilmek için Büro personelinin
peşine düştüm. İşlemleri başlattık ya bu defa da Sağlık Kontrolü için Nöbetçi
Memuru bekliyoruz.
50-20170819_Çanakkale_Marina_Gümrük_Giriş_İşlemleri.jpg |
Sağlık
Memurunu bekleme esnasında Marinadaki komşu teknedeki Mürettebat iki arkadaşın
didişmelerine şahit oluyoruz. Neyse sonunda tanıştık; bunlar altmış küsur yaşlarında eski çocukluk
arkadaşları. Birisi Almanya’dan, Arkeolog Nurhan Ergünel; çocukluk arkadaşı da
Bülent Reis. Bu iki matrak Reisin 1977 yapımı S/Y Jojomia isimli Rasmus35 ile
seyahat öykülerini ve didişmelerini dinlemek iyi geldi :) Meğer yabancı
Bayraklı tekneleri ile birkaç gün önce çıkış yapmışlar; motor arızası sebebiyle
geri dönmüşler. Onların giriş işlemleri bizden önce bitti, tornistanla çıkarken
palamar botunun halatını pervaneye dolamaları ve birbirlerini suçlayarak tekrar
dönüp bağlanmaları bir alemdi. Hoş o çıkışta bizim tekneyi kollarken ben de
bacağımı incittim ya neyse.
Çanakkale
marina poyraza açık, rüzgar tekneyi iskeleye yapıştırıyor. Marina içinde
manevra alanı da çok dar; palamarsız, hele de tornistan ile ayrılmak çok güç;
onun için hava yüksek ise mutlaka palamar yardımı almak lazım.
Reislerin
saat 11:00 gibi yola düzülmesinden sonra bizdeki bekleyiş iyice
huzursuzluğumuzu arttırdı. Bir an önce işimiz bitse de yola koyulsak diye içim
içimi yiyor. Fakat Memurun gelmesi uzuyor da uzuyor. Artık sabır tükendi,
Valiliği aradım; Nöbetçi personele sıkıntıyı ilettim. Ardından Nöbetçi Hekim
aradı, özür diledi ve bir baktık ki sağlık kontrolümüz yapılmış. Ardından Gümrük ve Pasaport Polisi
işlemlerimiz de bitti çok şükür ve saat 14:00’da palamarlarımızı çözdük. Ver
elini Şarköy.
Nara
Burnunun geçince genelde Trakya kesimine geçeriz, yine öyle yaptık; Akbaş Burnu
fenerini bordalayıp, sahili yalayarak Çanakkale Boğazını tırmanmaya başladık.
Saat 18:00 gibi, bu defa iskelemizden Burhanlı köyünü bordaladık; boğazı ortalamak
dört saatimizi almış.
51-20170819_Burhanlı_Köyü_Sahili.jpg |
İki
saat sonra 18:00 sularında da Gelibolu’ya vardık. Çanakkale-Gelibolu arası 22
Mil; ortalama 5,5 mil ile gelmişiz; bu boğaz için iyi bir sürat.
Gelibolu
Fenerinin bulunduğu semtte Annem ve Babamın oturduğu ev var; annem dışarı
çıkamıyor, bizim geçişimizi görsün diye cundaya büyük bir Türk Bayrağı toka
ettim. Bir taraftan telefonla kendisi ile görüşüyorum. Heyecanı, ağlamaları
görmeliydini; anne yüreği işte. Tatilin bitmesin ve mesainin başlamasına bir
gün var; maalesef bu defa Gelibolu’da duramıyoruz; gün bitmeden mümkün olduğu
kadar ilerlememiz lazım.
Rüzgar
poyraz ve kafadan geliyor olmasına rağmen neyse ki rahatsız edici seviyelerde
değil; yoksa ne mümkün. Gelibolu-Şarköy arası kuş uçuşu 24 mil; rüzgara karşı
ortalama 4 mil sürat ile gece 24:00 sularında Şarköy limanına bağlandık. O
saatte Balıkçılar ayakta; yanaşmamıza yardımcı oldular. Yanımızda da Güzelce
Marinadan bir tekne var. Her ikimiz de ertesi sabah erkenden hareket edeceğiz.
2009
yılında Gülen Martı isimli minik yelkenli teknem ve Eşim ile maceralı bir
Gelibolu-Şarköy seferi yapmış; havanın bozması ile Marmara adalarına geçemeden,
bir hafta Şarköy limanında mahsur kalmıştık. Mecburiyetten Şarköy’ü
ezberlemiştik. Sonra eşim karadan Gelibolu’ya dönmüş, ben de havanın düzelmesi
ile tek başıma gerisin geriye tekneyi Gelibolu’ya götürmüştüm. O günleri
yadettik.
Şarköy : 20170820 – Pazar 06:30
Yeşilköy : 20170820 – Pazar – 23:15
Mesafe : 85 Mil
Yelken : 16° 45’ Motor : 16° 45’
Sabah
güneşi ile birlikte Şarköy limanından avara olduk, hava mutedil ama kafadan
dalga alıyoruz. Biz ayrıldıktan 3-4 mil sonra Eriklice Burnuna yaklaşırken
baktım, bizim komşu da avara olmuş, arkamızdan geliyor. Onda 43 HP motor var;
muhtemelen bizim 27 beygire yetişir. Nitekim Mürefte önlerinde bizi yakaladı;
her ikimiz de mümkün olduğu kadar kıyıdan vurduk; Uçmakdere’ye doğru kıyı seyri
yapıyoruz. Şarköy-Hoşköy arası 12 mil civarı, ikibuçuk saatte gelmişiz. Açığa
nazaran kıyılarda akıntı daha az; yukarı tırmanırken kıyı seyri avantaj
sağlıyor.
52-20170820_Hoşköy_Feneri.jpg |
Mürefte ve Hoşköy önleri nispeten sığlık ama
Uçmakdere bölgesi kıyıları alabildiğine derin; yer yer kıyıya birkaç gomina
olmasına rağmen 90 metre derinlikler görüyoruz. Şimdi Navionics haritadan
bakıyorum da Hoşköy-Kumbağ arası derinlikleri gösteren münhani çizgileri
alabildiğine yoğun, aralıklar o kadar dar ki çizgiler birbirine yaklaşarak
simsiyah bir hat oluşturmuş görünümünde. Kara tarafı zaten Uçmakdere; yamaç
paraşütü ile ünlenmiş bir bölge. Yüksek dağlar sahilde aynı eğimle deniz
tabanına doğru devam ediyor.
Bu
sahilde Tekirdağ Körfezine çıkmadan önce küçük ve güzel bir koy var, Dut
Limanı. 2000 yılında İstanbul’dan aldığım Gülen Martı’yı tek başıma denizden Gelibolu’ya
götürürken burada mola vermiş ve güzel bir deniz keyfi yapmıştım.
11:00
sularında Dut Limanını bordaladıktan sonra biz doğrudan 24 mil mesafedeki Marmara
Ereğlisi’ne rota tutarken Şarköy’deki komşu teknenin Tekirdağ Körfezini de
kıyadan dolaştığına şahit olduk. Ancak sürati oldukça iyi ki bizden önce 16:00
sularında Marmara Ereğlisi’ne vardı bile. Bizim ortalama süratimiz 5 mil oldu.
53-20170820_Tekirdağ_Dut_Limanı_Önleri.jpg |
İşte
o an, büyük motorun kıymetini anladım; demek ki büyük güç iyidir; lazım
olduğunda kullanırsın; ihtiyaç yoksa düşük devirlerde yine ekonomik
seyredersin. Tekne ararken 30 feet Egeyat marka bir tekneye talip olduğumda
motorunun 14 HP Yanmar olduğunu görmüştüm. Reisi, bu yelkenli tekne, ben daha
büyüğüne ihtiyaç duymadım, özellikle sipariş verdiğimde küçük motor olsun
istedim demişti; ben de ona hak vermiştim. Ama kazın ayağı öyle değilmiş; belki
de Reisin satma gerekçesi buydu, bilinmez. Keşke 34 feet teknemin motoru da bir
tık büyüğü olsa imiş diyorum şimdi. Nasıl ki teknenin çapası için önerilenin
bir üstü olsun diye tavsiye olunur ise, motor ve benzerleri için de sanki bu
tavsiye uygun olacaktır. Kullanmadığın güç, denizde elinin altında, hazır ve
nazır bulunsun; ihtiyaç hissedersen kullanmak paşa gönlüne kalsın.
Marmara
Ereğli-Büyükçekmece/BabaBurnu arası 26 mil; yazları günler epey uzun, 20:00
sularında akşam ezanı olup, hava kararıyor. Kumburgaz önlerinde hava kararmaya
başladı, sonrasını karanlıkta devam ettik. Ambarlı önlerinde yoğun gemi trafiği
var; neyse ki bildiğimiz alanlar.
Bir
gün öncesinden Yeşilköy Barınağına telefon etmiş olmama rağmen, yaklaşırken bir
kere daha arama ihtiyacı duydum; iyiki de aramışım, aklıma gelen başıma geldi;
benim bağlandığım yerde bir tekne hala bağlıymış. Komşu Nuh Reis sağolsun
uğraştı didindi de beton iskelede geçici yer ayarladı. Yoksa yorgun argın o
saatte epey sıkıntı yaşayacaktık. 23:15 sularında Limana sağ sağlim bağlanarak seferimizi
tamamlamış olduk. Nice kazasız belasız seyirlere.
Son
söz; bu seyahatteki maksadımız, lezzetlerden
şükür çıkarmaktı, çıkardık; Aile fertleri ile güzel anılar biriktirmekti;
biriktirdik…
GENEL DEĞERLENDİRME :
Seyir
Defterime baktığımda, bu seferde 581 mil yol yapmışız. Bu seyirde 120 saat Motor
kullanmışız. Bunun 100 saatinde Yelken kullanmışız. Bakıyorum da biz sadece
yelken ile çok az seyahat ediyoruz. Genel olarak Cenova + Motor seyri tercih
ettiğimizi farkettim. Orsada 30 dereceye kadar kullanabildiğim Cenova yelken
dalgalı denizlerde teknenin stabilitesini de sağlıyor.
Ana
yelkene her ne kadar bilyalı arabalar taktırsam da kullanmak meşakkatli oluyor
ve azami dikkat gerektiriyor. Özellikle yüksek dağların bulunduğu kıyı
seyirlerinde sıkça civarnalara maruz kalınabiliyor; bu durumda teknenin yatması
daha fazla olacağından seyir konforu da kaçıyor. Dolayısıyla, ailece yaptığımız
seyirlerde genel istek üzerine ana yelken açamıyoruz maalesef.
Gelelim
asıl soruya; kısa yaz tatillerinde uzun yol, daha az deniz mi; yoksa, kısa yol,
daha fazla deniz ve alarga hayat mı? Bu kış döneminde bu soruyu ailece
kendimize sorduk ve bir karara vardık sanıyorum. Artık, daha az yol ve daha çok
deniz istiyoruz. Sabahları yüzümüzü denize girerek yıkamak istiyoruz. Kısmet
ise bu sene, en az Ege adaları kadar güzel olan Marmara Adalarında vakit geçirmeye
niyetliyiz. Paşa Limanı alargası Limnos koylarına beş basar. Sonra Marmara
Adası en az Taşoz adası kadar güzel ve yeşil. Sırf Karadut dondurması için
Marmara Köyüne bağlanılır. Asmalı limanında çırçır böcekleri ile uyanmak gibi
var mıdır. Saraylar, Yiğitler, Balıklı, Ekinlik, Koyun ve Mamalı Adaları; biraz
insan görmek istersek Erdek ve Avşa, daha neler neler.
Ne demiş Denizci Üstadlar,“Denizcinin demir attığı yer, evidir.” Sonra, “Hayatı düşleyeceğine, hayallerini yaşa.” Bekle bizi denizler; Allah ömür, sağlık ve
sıhhat verirse, geliyoruz...